Bu turu, 16.Mayıs'da aniden kaybettiğim çok değerli arkadaşım ve kardeşim Atalay Yumul'un anısına yaptım. Aslında beraber yapmayı planlıyorduk ancak vazgeçip ilerleyen günlerde daha uzun bir rota oluşturmaya karar verdik. Çünkü Atalay Avrupa'ya gitmek istedi ben de hem pandemiden hem de savaştan dolayı bu sene Avrupa'ya gitmeme kararı almıştım. Artık her şey anılarda kaldı.
04.HAZİRAN.2022-Cumartesi -
08.00 'de Tisan'dan hareket ederek Silifke,Erdemli yolunu takip ederek Mersin Orduevi'nde mola verdim.
Devamındaki Tarsus yolu, Serbest Bölge sebebiyle çok kalabalık ve aşırı gürültülüydü. Tırların kural tanımadan büyük araç olma avantajını kullanmaları da cabası. Tarsus'da tam merkezdeki Öğretmen evinde önce duş alıp sonra biraz uzanarak kendime gelebildim. Yakın mesafedeki yerleri yürüyerek gezmek için vaktim vardı.
ŞAHMERAN HEYKELİ:
Tarsus'da yaşamış Cemşab adındaki oduncu arkadaşları ile ormanda gezerken bal dolu mağaraya rastlarlar. Balları topladıktan sonra arkadaşları mağarada Cemşab'ı bırakıp kaçarlar. Zavallı oduncu ileride gördüğü ışığa doğru ilerleyince masalsı bir bahçeye gelir ve bir çok yılanla birlikte Şahmeran ile karşılaşır.
Şahmeran Farsçadan dilimize gelmiş olup kelime anlamı (Mer=yılan) yılanların şahı yani hükümdarıdır. Şahmeran dişi olarak kabul edilir ve tasviri günümüzde bazı Tarsus evlerinin duvarlarını süslemektedir.
Uzun süre beraber yaşadıktan sonra Cemşah , Şahmeran'a yerini kimseye söylemeyeceğine söz vererek mağaradan ayrılır. Bir gün padişah hastalanır ve vezire göre çaresi Şahmeran'ı yemesidir. Şahmeran, Cemşah'ın ne kadar üzgün olduğunu görünce kendisini toprak kapta kaynatıp suyunu vezire içirmesini, etini padişaha yedirmesini ve kendisinin de yemesi gerektiğini söyler. Şahmeran öldürülür, suyunu içen vezir zehirlenerek ölür, padişah sağlığına kavuşur Cemşah'da vezir olur. Şahmeran sayesinde bilge olan Cemşah'ın lokman hekim olduğu rivayet edilir ve tıp dünyasında amblem olarak kullanılan yılanın da buradan geldiği söylenir. Bu arada yılanlar Şahmeran'ın öldüğünü bilmezler ve kıyamet günü öğreneceklerdir.
HAZRETİ DANYAL CAMİSİ VE TÜRBESİ :
Danyal peygamber MÖ. 605-562 de yaşamış Yahudileri Babil esaretinden kurtarmıştır. Babil kralı rüyasında İsrailoğulları'ndan doğacak bir erkek çocuğun kendini tahtından indirdiğini görünce doğan bütün erkek çocukların öldürülmesini emreder. Danyal peygamberi bir mağaraya bırakırlar. Bir çift dişi ve erkek aslanın himayesinde büyür ve delikanlı olunca Tarsus'a gelir. Kıtlık dönemi onun gelişiyle bolluğa dönüşünce onu bırakmazlar ve ölünce şimdiki Makam Camisine gömülür.
KLEOPATRA KAPISI : ( Deniz kapısı )
Tarsus'un üç kapısı ( Dağ kapısı,Adana kapısı ve Deniz kapısı ) en önemlisi olan bu kapı Kleopatra'nın sevgilisi Romalı General Antonius ile Tarsus'da buluşmak üzere geldiklerinde o dönemin limanı olan Gözlü kule'de büyük bir törenle karşılanmış ve Deniz kapısından şehre girmişlerdir. Bu nedenle deniz kapısına Kleopatra kapısı denir.
St. PAUL KİLİSESİ VE KUYUSU :
Ortadoks,Arap-Rum cemaati tarafından 1850 de yaptırılmış, 1994 yılında St. Paul anıt müzesi olarak düzenlenmiş 2001 de hizmete açılmıştır. St.Paul kuyusunda ise burayı ziyaret eden Hıristiyanlar kutsal saydıkları kuyunun suyu ile vaftiz olmaktadır.
KIRK KAŞIK BEDESTENİ :
Ramazanoğlu beylerinden Piri Paşanın oğlu İbrahim Bey tarafından 1579 da yaptırılmış,başlangıçta imarethane (aşevi ) ve medrese olarak kullanılmıştır. Şu anda yöresel ve turistik eşyaların satıldığı Kapalı Çarşı olarak hizmet veriyor. Çıkışta sol taraftaki kahvede soğuk veya sıcak bir şeyler içmenizi tavsiye ederim.
TARSUS TARİHİ EVLERİ:
Taş,kerpiç ve ahşap ile yapılan Tarihi Tarsus evlerinin alt katı ambar üst katı yaşam yeridir.Bazıları yıkılmış haldeyken bazıları da restore edilerek butik otel, cafe veya restoran olarak kullanılmaktadır. Sokaklarında gezerken kendimi zaman tünelinden geçip o dönemlere gitmiş gibi hissettim.
TARSUS ŞELALESİ :
Tarsus'un kuzeyinde şehrin kenarı sayılacak bir konumda yer alıyor. Berdan ırmağı, Berdan Baraj gölünden sonra buraya ulaşıyor ve sıcak yaz günlerinde nefes alınabilecek muhteşem bir şelale oluşturuyor. Etrafındaki çay bahçelerinde serinlemek için önerim Tarsus'un ünlü limonlu dondurmasını yemeniz olacaktır.
TARSUS MÜZESİ:
Kubat Paşa Medresesinin müzeye dönüştürülmesi sayesinde Etnografik ve arkeolojik eserlerin sergilendiği çok güzel bir müze ortaya çıkmıştır. Pazartesi hariç her gün açıktır.
NUSRET MAYIN GEMİSİ:
Çanakkale savaşlarının kaderini değiştiren ve düşman gemilerinin kabusu olan Nusret Mayın Gemimiz 1955 yılında donanmadaki görevini tamamlayarak 1962 de kuru yük gemisi olarak kullanılmıştır.1990 senesinde Mersin limanında kaderine terk edilip batan ve jilet olmak üzere beklerken bir grup gönüllünün girişimi ile Tarsus Belediyesi tarafından satın alınıp restore edilmiş Çanakkale Zaferi Kültür Parkında yerini almıştır. Hizmeti geçen duyarlı insanlara çok teşekkür ederim. Bu vatanın ne şartlarda kurtarıldığını görmek istiyorsanız bu çok ufak ama marifetleri çok büyük olan tarih hazinemizi görmelisiniz.
Akşam olmuş yürüyerek gezilecek yerler tamamlanmıştı. Artık yöresel lezzetleri tatma vakti gelmişti.
Tarsus kebabı için ilk önerim Deymuri Kebap olacaktır. Ayrıca Kebapçı Eyüp ve Doğan Kebap da oldukça iyiler.
Sofioğlu ,fındık lahmacunda ,Kervan'da humus konusunda bir numara.Fotoğraflardaki humus ve fındık lahmacun yarım porsiyondur. Sade,sucuklu,pastırmalı ve tereyağlı humus içerisinde benim önerim pastırmalı humus olur.
Humus veya fındık lahmacunun üstüne ikram edilen çayın yanında nefis Mamul ( Lübnan Kurabiyesi ) kurabiyeyi sakın unutmayın. Kebap yendi çay ve mamul kurabiye de tamam sıra geldi tatlıya. Sofioğlu ve Kervan'ın hemen karşısındaki sokakta Künefeci Sadık'da yediğiniz künefe ağır gelmeyecektir. Afiyet olsun.Hatay mutfağı gerçekten muazzam. Kebaplarının lezzet sırrı etlerin ve ikramların sipariş verdiğiniz anda sizin için hazırlanmasından kaynaklanıyor.
Kireç taşıyla döşenmiş, kenarlarına da konan taşlarla arabaların yoldan çıkması önlenmiş ve yaklaşık 2 km. uzunluğundaki yol M.S. 1.nci YY.da yapılmış. Girişinde bulunan kemerli kapı tamamen kendi kaderine terkedilmiş olsa da günümüze kadar gelebilmiş.
Sıradaki yer Alman Köprüsü ya da Varda Köprüsü. Buraya aracınızla gidecekseniz geldiğiniz yoldan geri ana yola kadar inmeniz gerekiyor. Ben motorumla yakındaki kum ocağının içinden geçerek kestirmeden Niğde- Ulukışla ana yoluna çıktım. Biraz ilerledikten sonra ana yoldan ayrılıp sağ tarafa Yanıkkışla , Çavuşlu , Bucak köylerinden geçerek Varda Köprüsüne geldim. Yol dar ve bol dönmeli ( tam olarak viraj denemez ) ama sürekli bahçelerin ve ağaçların arasından geçtiği için özellikle motor ile çok keyifli. Varda Köprüsü, 2. Abdülhamit zamanında İstanbul-Bağdat-Hicaz demir yolu üzerine Almanlar tarafından 1912 yılında yapılmış.Köprü 99 m yüksekliğinde ve 172 m uzunluğunda. Önemli iki özelliği düz değil virajlı olması ve çelik kafes taş örme tekniği ile yapılmış olması. Kara yolu ile köprünün diğer tarafına geçmek için vadinin içine doğru ilerleyen yolu takıp ederek iki ufak tünelden geçiyorsunuz. Karşı tarafta geçince köprünün en iyi izlendiği dinlenme tesisinde manzaranın keyfini çıkartabilir fotoğraf çekebilirsiniz.
Saat 14.00 gibi Tarsus'a döndüm biraz odada dinlendikten sonra 12 km uzaklıktaki Eshab-i keyf ( Yedi Uyurlar) Mağarasına gittim. Kuran-ı Kerim'de Kehf Suresinde bahsedilen bu mağara Müslüman ve Hıristiyanlar ca kutsal sayılıyor. Efsaneye göre tek tanrıya inandıkları için Rum Hükümdar Dakyanus tarafından öldürülmekten kaçan yedi Hıristiyan genç Yemliha, Mekseline, Mislina, Mernuş, Sazenuş, Tebernuş ve Kefeştetayuş , köpekleri Kıtmir ile bu mağaraya sığınır ve 300 yıl uyurlar. İlk uyanan yiyecek almak için kente gider ancak yakalanır. Mağaraya geldiklerinde yedi yavru kuşun yuvasından başka bir şey yoktur. Kutsal olduğuna inandıkları mağaranın duvarlarından damlayan suları içen hatta yalayan ( uyarılara rağmen ) bazı ziyaretçiler dışarıdaki setli alanda mangal yapıp böyle kutsal bir mekanı dumana ve et kokularına boğuyor.Giderken bıraktıkları çöpler için ise söyleyecek bir söz bulamıyorum.
Yumurtalık çıkışında Adana yolunu takip ederken 13 km sonra Hamzalı tarafına sağa saptım. Burayı kaçırırsanız üzülmeyin 9 km sonra Kurtkulağı'na ikinci bir sapak var .her iki yol ileride birleşiyor. Karatepe'yi geçtikten biraz sonra yol birden bire genişliyor ve çift yol oluyor asfalt kalitesi de artıyor. Yol kalitesi çok güzelleşiyor ama bu seferde manzara çirkinleşiyor çünkü Botaş Dolum Tesisleri, Kerkük-Yumurtalık Boru hattı hem denizin hem de karanın tüm güzelliklerini yok ediyor. Zaten İskenderun'a kadar o kadar çok sanayi tesisi var ki onların görüntüsü,tozu pisliği lojistik için tırların gürültüsü ve egzos gazları çok kötü bir görüntü sergiliyor. Botaş'a kadar çok keyifli gelmiştim ama sonrası tüm enerjimi aldı. İskenderun'da öğretmen evine yerleşip duş bile almadan biraz uyuyup kendime geldim. Yol çok sevimsiz olduğu için Dörtyol ve Payas'ı gezmeyi dönüşüme bıraktım.
Yolu Hatay Valiliği yapmış ve çok güzel olmuş ancak orada bisiklete binmek için ya Arsus'dan ya da Samandağ tarafından araç ile gelip sonra bisiklete binmeniz gerekiyor. Bir taraf dağ bir taraf deniz olduğu için bisiklet sürmek keyifli olabilir ama şimdilik yer biraz sapa kalmış sanki. Yine de bu keyifli yol ile zamanın nasıl geçtiğini anlamadan 12 gibi Çevlik'e geldim. Sadece burada önceden yer ayırtmadığım için öncelikle kalacak yerimi ayarladım ve sahile çok yakın Sultan Pansiyona yerleştim. Bir gece kaldım ama hem sahibinden hemde çalışanlardan çok memnun kaldım.
M.Ö.1.nci Y.Y. da Roma İmparatoru Vespasian sel baskınlarını önlemek için bu tünelin yapımını emretmiş. M.S. 69 da başlanmış ve M.S. 81 de oğlu Titus tarafından bitirilmiştir. Tamamen insan eliyle köleler tarafından yapılan tünel 1.380 m uzunluğunda 7m yüksekliğinde ve 6 m genişliğinde. Tünelin sağ tarafında 100 m. ileride içinde 12 tane mezar olan Beşikli Mağara bulunuyor.
Mezarlar birbirinden duvarlar,taş sütunlar ve kemerler ile ayrılmış. Girişteki bilet gişesinden Beşikli Mağaraya kadar olan taş kaplama yol üzeride yöresel ürünler ( bal, kekik, zahter, salça,yumurta,tarhana,v.s.) ve buzlu taze portakal suyu satan köylüler bulunuyor. Portakal suyunu kesin tavsiye ederim. Malum o bölgede yetişen Dörtyol portakalı çok ünlü .
Köyden yukarı doğru devam ederek 2 km. sonra Hıdır Bey köyünde Musa Ağacına geldim. Rivayete göre Hızır ile Musa buradaki ölümsüzlük suyu çeşmesinde mola verirler. Musa elindeki asayı toprağa saplar eğilip su içer. Doğrulduğunda asanın yeşerdiğini görür. Bu fidan şimdi Musa Ağacıdır. Çeşmenin başı öyle kalabalıktı ki Pandemi adeta unutulmuştu. Yapılan saçmalıkları ve yerlerdeki çöpleri artık söylememe gerek yok. Dönüşte yol tekrar Vakıflı Köyünün içinden geçiyor işte o zaman temizlik farkını görüyorsunuz. Yıllardır bizimle yaşayan bizimle aynı okullarda okuyan bu insanlar neden çöplerini sokağa atmıyorlar acaba. Samandağ'ın içi çok kalabalık hatta bazı yerlerde trafik kilitlendi. Çevlik sahilde bir sürü balık restoranı var. Daha uygun olsun derseniz sahilde karavanlarda aynı hizmeti veriyor.
Burada ayrıca yürüyüş yolları,kafeterya, dev salıncak, ters ev, tırmanma duvarı, zipline ve bir çok aktivite bulunuyor.
Dönüşte başka bir yoldan geldim ve direkt Hatay Mozaik Müzesinin ( Hatay Arkeoloji Müzesi ) önüne çıktım. Buranın en dikkat çekici özelliği
Suppiluliuma heykeli ve dünyanın ikinci büyük mozaik müzesi olması.İçeride her taraf ( duvarlar, yerler, tavan ) mozaiklerle kaplı. Müzede Üç Ağızlı mağarası canlandırması, Amik ovası eserleri, Antakya'nın kuruluş dönemi, Roma dönemi , Bizans dönemi, Hatay orta çağ dönemi ve Dinler, Hatay arkeolojisi tarihini görebilirsiniz.
Bugün için yaptığım proğramda son yer St. Pierre Kilise'siydi. Buranın İsa'nın 12 havarisinden biri olan Aziz Petrus'un ilk vaaz verdiği yer ve mağaradaki cemaatin de ilk kez Hıristiyan adını aldığına inanılıyor. Bu nedenle burası Hıristiyanlığın ilk kilisesi olarak biliniyor. Aziz Petrus ilk Papa olarak kabul edilince Katolik inancının ilk yayılma yeri sayılmıştır.
Bunların neredeyse tamamı butik otel veya gastronomi evi olmuş. Hepsi o kadar güzel ki insan hangisine gireceğine karar vermiyor.Ben gündüz gezdim ama eminim gece çok daha renkli olur.
Kahvenin üstüne Haytalı istemenizi öneririm. Haytalı cam kasede altta muhallebi üstünde gül şerbeti en üstte de dondurma şeklinde özel kaşığı ile servis ediliyor. Kahvenin atmosferi o kadar hoşuma gitti ki uzun süre kalkmak istemedim.
Sohbet zaten çok güzeldi ama büyük toprak tepside ağır ateşte pişmiş Hatay Kebabı efsaneydi. Ayrıldıktan sonra Mehmet Alkan'ın benim meslektaşım olduğunu öğrenmem de sürpriz oldu.
Burası 1574 yılında Sokullu tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmış.İpek yolu üzerinde önemli bir ticaret yeri olmuş Anadolu'nun en büyük külliyesi. Deniz kenarında olduğu için önemli bir liman görevi de görmüş. Bugün içinde bulunan Arasta'da çeşitli dükkanlar var.
Öncelikle Atalay abi için tekrar başın sağolsun abi. Büyük bir dikkatle okudum yazını, tur muhteşem olmuş. Nice sağlıklı yolların olsun...
YanıtlaSil