Almanya’da kampinge giriş yaparken görevli burada başka
Türklerin de olduğunu söyleyince hem şaşırmış hem de heyecanlanmıştım.
Yanlarına yaklaşırken onlar da arkamda Türk bayrağı ile beni ve yanımdaki iki arkadaşı Türkçe konuşurken
görünce inanamamışlar. Gece boyunca devam eden sohbette bisikletle uzun
mesafeli seyahat etmem ve Almanya’dan o gün tura başlayan arkadaşların
İstanbul’a kadar gitme düşüncesi konuşuldu hep. Çünkü kendileri 1.300 cc lik
motorları ile en kuzey nokta olan Northcap’a gidiyorlardı.
İşte Ali Yüksek namı diğer Jawa Ali ile böyle
tanıştım.Türkiye’ye döndükten sonra görüşmemiz devam etti ve beni 09.Ekim.Cuma günü Kıbrıs As Tv’de kendisinin
yaptığı ‘’ Jawa Ali ile iki teker dünyası ‘’ proğramına davet etti.
Taşucu’nda yazlığımda
olduğum için çok kolayca feribot ile Kıbrıs’a ulaştım. Beni Girne’de Ali
kardeşim motorsikleti ile bekliyordu. Limandaki kafede oturup hazırlıklara
başladık.
Öğlene doğru herşey hazırdı.
Televizyon binasının bulunduğu Lefkoşe yaklaşık 30 km mesafede idi ancak iki engel vardı. Kıbrıs ada olduğu için trafik ters idi ve Beş parmak dağlarını aşmam gerekiyordu. Dağ sorun değildi ama ters trafikte ilk defa sürecektim. Tam çabuk adapte oldum derken ilk kavşakta ters şeride giriverdim ve bunu 2 kere tekrar ettim. Neyse ki yol boştu hemen kendi şeridime geçtim.
Yol boyu Ali bey benim fotoğraf ve videomu çekti.
Lefkoşe’ye erken vardığımız
için yine motorcu olan Sedat Avcan’ın kafesine gittik.
Sedat bey hayat dolu bir insan, hatıra olarak itina ile sakladığı antika spor Mazda’sının örtüsünü açtı ve fotoğraf çektik.
Öğlene doğru herşey hazırdı.
Televizyon binasının bulunduğu Lefkoşe yaklaşık 30 km mesafede idi ancak iki engel vardı. Kıbrıs ada olduğu için trafik ters idi ve Beş parmak dağlarını aşmam gerekiyordu. Dağ sorun değildi ama ters trafikte ilk defa sürecektim. Tam çabuk adapte oldum derken ilk kavşakta ters şeride giriverdim ve bunu 2 kere tekrar ettim. Neyse ki yol boştu hemen kendi şeridime geçtim.
Yol boyu Ali bey benim fotoğraf ve videomu çekti.
Sedat bey hayat dolu bir insan, hatıra olarak itina ile sakladığı antika spor Mazda’sının örtüsünü açtı ve fotoğraf çektik.
Saat 14.30 da başlayacak olan yayın için stüdyoda son
hazırlıklar tamamlandı. O dakikaya kadar çok sakin olmama rağmen kameraların
karşısına oturunca heyecan kapladı birden bire. Aslında çok hakim olduğum bir
konuda sohbet şeklinde geçecek çekimlerde rahat olacağımı düşünmüştüm hep ama o
an nedense heyecanlanmıştım işte. Yönetmenin ikram ettiği karanfilli çay çok
iyi geldi. Canlı yayın başlamıştı ve ben tekrar çok rahatlamıştım. Proğramı
normal süresini 15 dakikada geçerek tamamladık. Bence çok güzel olmuştu.
Biraz dinlenip görevli arkadaşlarla sohbet edip televizyon
binasından ayrıldık.Ali bey her Cuma yayından sonra geçirdiği trafik kazası
sebebiyle hastahanede yatan motorcu arkadaşı Osman Emirhüseyin’i ziyarete gidiyordu. Kendisini bisikletimle
takip ettim. Hastahane kapısında bizi
motorcu olan Ahmet Sayıl bekliyordu.Hep beraber odaya girdik. Açıkcası ben her tarafı alçılı olarak yatan
sakin birini bekliyordum. Oysaki sadece
ayağında alçı olan çocuk gibi yaramaz bakışlı dünya tatlısı birisi karşıladı.
Öyle içtendi ki sanki kırk yıllık arkadaş gibiydik. Gerçekten yaramazdı çünkü o halde bile hasta yatağını sallayarak her yöne çevirebiliyordu. Umarım ben bu yazıyı yazarken ayağa kalkmıştır.
Öyle içtendi ki sanki kırk yıllık arkadaş gibiydik. Gerçekten yaramazdı çünkü o halde bile hasta yatağını sallayarak her yöne çevirebiliyordu. Umarım ben bu yazıyı yazarken ayağa kalkmıştır.
Hastahaneden çıkışta akşam iş çıkış trafiği olduğu ve hava
kararmaya başladığı için sürmek çok tehlikeli olacağından Ahmet Sayıl beni
aracı ile şehir dışına kadar çıkarttı. Aslında çocuğu okuldan alacakmış sonradan
yolda öğrendim, kendisine çok teşekkür ederim. Feribot’un kalkış saatine kadar
Ali bey ile yemek yedik kafede oturduk bol bol sohbet ettik. Sayesinde ilk defa
tv. de canlı yayına çıkmış oldum.
Bu seyahatim esnasında beni en mükemmel şekilde ağarlayan
Ali Yüksek kardeşime, Kıbrıs’a tekrar gidersem mutlak görüşeceğim Sedat Avcan,
Osman Emirhüseyin ve Ahmet Sayıl’a yaptıkları her şey için ayrı ayrı teşekkür
ederim.
Kıbrıs’a gitmek isteyen bisikletçiler için:
-Ben deniz otobüsü yerine Akgünler’in feribot tercih ettim
çünkü öncelikle daha ucuz ( son dakikada almama rağmen gidiş dönüş 90,- TL.
ödedim.( 15,- TL Türkiye’de 30,- TL kıbrıs’ta liman harcı hariç ) Şayet erken
alsaydım 40,-TL ödeyecekmişim. Arkadaşlarım deniz otobüsüne 220,- TL ödediler.
-Feribotta bisikletiniz ve çantalarınız güvenli bir malzeme
odasına konuyor ama deniz otobüsünde bisiklet genelde sıkıntı yaratıyor.
-Şayet deniz dalgalı olursa ki dönüşte öyle oldu feribotta
hiç etkilenmiyorsunuz ama deniz otobüsünde içiniz dışınıza çıkıyor perişan
vaziyette iniyorsunuz.
-Kıbrıs trafiğini sakın hafife almayın başlangıçta birkaç
kere herkes ters şeride geçiyor özellikle kavşaklarda ve dönüşlerde. Şöförler
bisiklete hiç alışık değil kızmıyor ya da sıkıştırmıyorlar ama emniyet şeridi
olmadığı için size çok yakın geçiyorlar.
-Adayı küçük olarak görmeyin gezmek için en az 3-4 gün
ayırın. Dönüş biletinizi ona göre alın zaten her gün feribot yok.
-Kıbrıs’a giderken sakın pasaport kullanmayın nüfus
cüzdanınız ile gidin çünkü pasapotunuzda Kıbrıs damgası olursa
Yunanistan’a veya Yunan adalarına gitmek
istediğinizde çok sıkıntı oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder