Bisikletle olan birlikteliğimiz en son lise yıllarıma kadar
devam etti. 40 yıl ara verdikten sonra
tekrar bir araya geldiğimizde ikinci baharımda yine arkadaşım olmuştu. Yolun
başında ve sonuna yakın.
Geçen seneye kadar aradan geçen 3 yılda en fazla 300-400 km.
lik turlara çıkmıştım.Acaba biraz daha uzun süreli gidebilirmiyim tıpkı Avrupa
ve uzak doğuda ki gezginler gibi.Denemeye karar verdim. Yola çıkacak hiç
zorlamadan ve kasmadan gidebildiğim yere kadar gidecek sıkılır veya yorulursam
geri dönecektim. Ankara’dan hareket ettiğimde istediğim zaman eve dönme kararının verdiği rahatlıkla 4 günde
Bursa’ya geldim. Oradan Afyon, Denizli, Aydın,
Muğla, Antalya derken 1.800 km pedal basıp Taşucu’na gelmiştim. Bununla ilgili
detaylı yazım bloğumda var zaten.
Bu turun bana
kazandırdığı iki önemli şey
1-Çok uzun tura çıkarken nasıl hazırlanılacağı turda neler
yapılacağı , nelerle karşılaşıldığı ve bunların pratik çözümleri , en önemlisi nasıl
bir bisiklet ve donanımla çıkılması gerektiği.
2-Daha uzun turlarında üstesinden gelebileceğimden emin olma
duygusu ve rahatlığı.
Burada size kısaca bisiklet ve donanımdan bahsedeceğim.
Aşağıda sayacağım malzemelerin daha uygun fiyatlı olanları olabilir, falanca
turcu öyle yapmış diyenler çıkabilir ama bunlar benim kendi doğrularım. Bu
arada diğer markalar alınmasın amacım reklam yapmak değil.
-Bisikletiniz 28 ‘’ Touring modeli ( uzun tur için üretilmiş
model ), Schwalbe veya Continental touring plus lastikli, fren pabuçları kaliteli,
zinciri yeni değişmiş ,önde ve arkada tubus marka bagajı olan,Brooks B-17
modeli seleli , yan ayağı çok kaliteli olmalıdır.
Çantalarınız Vaude veya Ortileb aqua serisi hatta varsa
arkalar yan cepli olmalı.
Yolculuk için ilk hazırlık aşamasında uzun kış gecelerinde
internetin gizemli dünyasında adeta kaybolup değerli arkadaşım Ercan Tuzcular
ve Feridun Ekmekçi’nin tecrübelerinden yararlandım. Karar verildi ,Avrupa
bisiklet birliği,Eurovelo’nun 6 numaralı
rotasını takip ederek Fransa’nın Atlantik sahilindeki St’Nazarın’den başlanıp
Macaristan’ın başkenti Budapeşte’ye gidilecek. Rota tamam, bisiklet de tourıng
yani tam tur bisikleti , malzemelerde işimi görür, yabancı dil İngilizce o da
idare eder ( 14 dilde sözlük olan ve günlük hayatta lazım olabilecek cümleleri sesli olarak söyleyen elektronik
sözlük aldım ) 3.000 km yi tek başıma geçecek cesaret de var. Ne bekliyoruz o
zaman, haydi gidiyoruz hayırlı olsun.
Erken almanın avantajı ile 303,-TL.sına THY’dan Ankara’dan
İstanbul aktarmalı Paris biletimi aldım. 30 Euro da bisiklete ödeyeceğim. Tarih
de kesinleşti 17.Haziran.
Gidiş tarihi yaklaşınca içimi anlam veremediğim bir korku
kapladı. Paris havaalanı ile İndigo camping arasındaki 35 km’lik yolda ben
yönümü nasıl bulacaktım. Hiç bilmediğim bir dilde yazılmış tabelaları nasıl
anlayacaktım, yepyeni altı yabancı ülkede bir buçuk ay nasıl sürecektim
,üstelikde tam yüklü bisiklet ile.
Türkiye’yi karış karış gezen benim için bu
size çok anlamsız gelebilir ama takıldım bir kere kurtulamıyorum komik olan
çözüm de üretemiyorum. Kızımın formülü çok basit ‘’ neden sürüyorsun ,metroya
binsene ‘’. İşte bu kadar basit bir
çözümü bile düşünemiyorsun.
Güngörler bisiklette itina ile ambalaj yapılıyor. |
Ankara Esenboğa hava alanında oğlum yolcu edip moral veriyor.'' HAYDİ BABA YAPARSIN'' |
İstanbul Sabiha Gökçen 'de kızımın moral desteği ''HAYDİ BABA YAPARSIN '' |
Hepsi 3 parçada toplandı |
Fransa saatiyle 13.30 da Paris Charles De Gaulle
havaalanında bisikletimi koyduğum kutu ve ambalaj malzemelerini görevlinin
olduğu yerde bırakabilirsin cümlesi ile ilk rahatlama geldi.( Avrupa’da çöpünü
her yere bırakamıyorsun ciddi cezası var.)Bisikletin montajını yaparken yandaki
bankta oturan İngiliz bisikletçi ile sohbet ediyorduk.Dışarda yağmur olduğu
için orada kalıyormuş bana da kalabileceğimi söyledi.Neden olmasın yanımda herşeyim
var.Saat 17.00 bu gece yatar yarın sabah giderim kamp yerine.Böylece ikinci
rahatlama da geldi. Sonra tourisim information’a gidip Paris’in yol ve metro
haritasını ve gerekli broşürleri aldım. Görevli bayan tane tane İngilizce
konuşarak bana her şeyi anlattı ve havanın 22.30 da karardığını söyleyince gitmeye karar verdim. Önce shuttle
treni sonra metroda 3 aktarma ile La Defense’de Boulange parkının içinde İndigo
campingi elimle koymuş gibi buldum.Saat 20.00 de çadırımın önünde çayımı
yudumluyordum.
Bitişik çadırdaki Norveç’li arkadaş ‘’ markete gidiyorum
gelmek ister misin ?’’ dedi. Avrupa’da
bizde olduğu gibi her köşe başında market yok onun için yerini
öğrenmemde fayda var. Marketin önünde bisikletimi kilitlerken gülmeye başladı.
Bu kilidi devre dışı bırakmaları sadece 1 saniye alır yarın ilk işin kendine
sağlam bir kilit almak olsun dedi. İkinci dersimi kasalara gelince aldım. Avrupa’nın
pek çok ülkesinde marketler poşeti parayla satıyordu. Ucuz olmasına rağmen
poşet almak yerine herkes çanta veya torbasını yanında getiriyordu. Bu aynı
zamanda doğadaki naylon kirliliğini de önlüyordu.Sadece market değil ne
alırsanız alın çorap dahi alsanız poşet verilmiyor. Akşam yemeğinden sonra
campıngin kafeteryasında öğrendiğim şey bu tür yerlerde fast food’ çular da
dahil garson yok.Kendin alıyorsun kalkarken de çöplerini kendin atıp masayı
tertemiz bırakıyorsun.
Bugün Paris’deki ilk
günüm.Bisikletimi en güvenli yer olan campingde bırakacağım.Önce Hop on hop off
larla ( Bilmeyenler için üstü açık şehir turu attıran otobüsler.Belli durakları
var, aldığınız bilet ile bir durakta inip o bölgeyi gezip bir sonraki otobüs
ile yola devam edebiliyorsunuz.) gezmeyi düşünüyordum ama sonra vaz geçip metrodan
bir günlük bilet ile gezmeye karar verdim.Çünkü hop on’lar 38 Euro idi ve
rotası sınırlıydı oysaki metro sınırsız 11 Euro idi ve tüm Paris’i kapsıyordu.Bu
arada fark ediyorum ki serbest olmasına rağmen Paris’de kimse bisikleti ile
metro’ya binmiyor
Bu tura çıkarken Türkiye’de temin edemediğim tek şey
Eurovelo’nun 6 numaralı rotasının haritası oldu.Avrupa’nın yol haritası vardı
ama bisiklet yolu ile ilgili harita veya kitap hiç bir yerde yoktu. İnternetten
indirebiliyordunuz ama bir sürü kağıt printer mürekkebi ve zaman kaybı.İstanbul’da
tanıştığım Fransız bisikletçiden adresi almıştım. Quartier Latin semtinde Rue
Des Ecoles (okul) sokağında Le vieux Campeur diye bir yere gittim kelimenin tam
anlamıyla kafayı yersiniz.4-5 sokağa dağılmış aynı isimli dükkanlar ve her
birinde ayrı bir spor dalıyla ilgili aklınıza gelebilecek her şeyi
bulabileceğiniz dükkanlar zinciri.Beni kitapçı olan yerlerine
gönderdiler.Görevli bayana ne aradığımı söyledim beni uzun bir duvar rafına
götürdü ve ‘’ burası Eurovelo haritaları kendiniz alabilirsiniz’’ dedi.Haritayı
açınca ikinci şoku yaşadım.6 bölümden oluşuyordu ve yol boyunca Wc’leri hatta
su içebileceğim çeşmeleri bile göstermişti. Tabi ben önceden kendime göre
tedbir almıştım. Arkadaşımdan Garmin’ini almış,cep telefonuma camping ve hostel
uygulaması indirmiş,haritalar seçeneğinde
Fransa haritasını indirmiştim. Ama aldığım haritalar hepsinin yerine
geçecekti üstelik şarz da gerektirmiyordu.
Bugün ikinci yapmam gereken bisiklet kilidimi almaktı. Vincennes’de
Randonee bisiklet evinde Abus’un en üst güvenlik seviyesi olan 15 derecesine
sahip u şeklindeki kilide 100 Euro verdim. Tamam çok diyebilirsiniz ama
açılamayan, makasla kesilemeyen sadece jet taşıyla kesilebilen anahtarı
çoğaltılamayan ancak seri numarası ile firmadan yenisi getirtebilen dünyanın en
üst güvenlik seviyeli kilidi. Bisikletim çalınırsa tur sona erecekti bu yüzden
paraya kıyıp en doğru olanı yaptım. Yollarda kadrodan kilitlendiği halde
tekerleri ve selesi çalınmış birçok bisiklet gördüm. Bunun tedbirini Bisiklet
Gezgini’nden aldığım özel anahtarlı göbek milleri ve sele kelepçesi ile
almıştım. Yurt dışı tura çıkacaklara tavsiyem bu iki tedbiri almadan yola
çıkmasınlar. O gün akşam geç saate kadar
her yeri gezdim. Bu arada Montparnasse tren istasyonuna gidip St. Nazarin’e
bilet aldım. Son dakikada aldığım için 80 Euro ödedim oysa ki gelmeden önce
alsaydım 20 Euro idi. Eeee böyle böyle
öğreniyor insan.
Ertesi gün bisikletle ilk önce kamptan tren garına
kestirmeden gidip yolu ezberledim çünkü bir
gün sonra sabah erkenden gidecektim ve yolda kaybolmamam gerekiyordu. Daha
sonra geç saate kadar bisikletle Paris turu attım. Bu arada olmazsa olmaz Eyfel
kulesi ziyaretimde kulenin arka tarafındaki geniş çim alana bisikjletle gidip
fotoğraf çektim. Oradan çıkarken fark ettim kulenin olduğu meydana ve arkadaki çimli
bölgeye bisiklet girişi yasakmış. Ne halktan biri ne de görevli polisler tek
kelime demediler. Akşam kampa dönerken evinin otoparkından çıkan Fransız tam
yol boşalmıştı ki beni görünce geri parkına girip bana yol verdi sonra ne kadar
bekledi bilmiyorum.
Fransa’da bisiklet yayalardan bile önce geliyor. Siz yol
verseniz bile geçmiyorlar.Şehirler arası yolda karşı tarafa devam eden bisiklet
yolu için beklerken koskoca tır fren yapıp durdu. Paris’de trafik sıkışıklığı
yok yollar gayet rahat çünkü park ücretleri çok yüksek kafanıza göre park
edemiyorsunuz. Bu yüzden toplu taşım araçları, bisiklet ve motorsiklet çok
yaygın.
21.Haziran.2015 Pazar
Teknolojinin gözünü seveyim. Her şey ne kadar kolay artık
kaybolmak imkansız gibi adeta. Gara vardığımda daha 2 saatim vardı boş bir
banka oturup kahvaltımı edeyim dedim ama misafirim var. Sevimli bir serçe
yanımda o kadar insan varken resmen iki ayakkabımın arasındaki boşluğa kadar
gelip kahvaltıma ortak oldu. Parklarda sincap bol ve masanıza geliyor ama bu
serçe asla insanlara fazla yaklaşmayan bir kuş. Kimseden kötülük görmeyip tam
tersine ilgi olunca sonuç da işte bu.
Trende bisikletler hemen yanınızda duruyor. Hareket etmeden
önce görevli kayışı ile güzelce
bağlıyor.Aynı vagonda Eurovelo-1 rotası ile İspanya’ya gidecek Fransız ile
sohbet zamanın çabuk geçmesini sağladı. Bu arada arkamdaki koltuklara yerleşen
4 genç şaraplarını içip şarkılar söyleyip sızdılar ne bizi rahatsız ettiler ne
de görevli müdahale etti. Zaten etrafını
rahatsız etmezsen kimse ne hareketlerine ne de kıyafetine karışmıyor. Yumrukla
kavga etmenin yüklü para cezası var.
St.Nazarin’de tren istasyondan uzaklaşırken saat 13.30
olduğu için acıkmıştım. Sahilde nefis bir pizza ardından şehir turu vakit
kalırsa birazda yol alabilirim. Acı gerçek yüzünü hemen gösterdi. Pazar
günü Avrupa’da bar ve cafelerin dışında
her yer kapalı. Çantamdaki konserveleri de yiyemem çünkü ekmek yok.Bisküvilerle
mideyi bastırıp şehir turu atıp
Eurovelo-6 numaralı rotaya girdim. Çok güzel
bir piknik alanına geldiğimde 45 km kat etmiştim saat 19.00 olmuştu.
Bayılmak üzereyim. Burada kalacağım bu gece. WC ve içme suyu var.Yolum hep
nehir kenarı olduğu için duşda
tamam.Karşıda çay bahçesi gibi yerde mutlaka yemek vardır. Tezgahdaki bayanın
saydıkları hep domuz içeriyor. Ama diyorum ben vegeteryanım. Çözüm gecikmiyor.
’’Krep yer misin?’’ !!!!!!!!!!!
Allah kimseyi açlıkla sınamasın. O ne krepti öyle yanında
Fransızların meşhur bageti.
Önce çadırımı kuruyorum sonra bir demlik çay ( benim demlik
ufak ama 1,4 litre yani 6 su bardağı demek ) Sürprizlere bayılıyorum.
1-Biraz sonra etrafta kimse kalmıyor meğerse hepsi günü
birlikçiymiş herkes gidince iyice ıssız oluyor.
2-Wc ler akıllı imiş saat 21.00 den sabah 08.00 e kadar
kendi kendini kilitliyor. Açık olduğu zamanda siz kullandıktan sonra kapısını
kilitleyip içeriyi temizledikten sonra yeni müşterisini kabul ediyor. Üstelik
bu öyle şehir merkezinde falan değil dağ başında.
Bu arada bugün babalar günü . Tüm babalara kutlu olsun.
22.Haziran.2015 Pazartesi
Bisiklet yolunda ana yol geçişi |
Kahvaltımı ilk köyde yaptım. Nantes ‘ten geçip Ingrandes’de market alış verişi yaptım. Öğlen yediklerimin çöpünü atacak yer bulamadığım için 4.5 km yanımda taşıdım. akşam Challonnes kasabasında bir parkın yanındaki sundurmanın altına çadırımı kurdum.
Gökyüzünde biraz kara bulutlar oluştu ne olur ne olmaz. Hemen yanımda duş ve WC , parkda da masalı banklar var. Bunları ben geleceğim diye yapmamışlar. Ufak bir kasaba olmasına rağmen koşu ve yürüyüş parkuru ve sonunda dinlenmek için masalı bank ve duş.
23.Haziran.2015 Salı
Yağmur bekledim ama nafile bugün gökyüzü pırıl pırıl.
Angers, Samur’dan geçip Savigny-en-Veron’da
Camping La Fritillaire’ye yerleştim.
24.Haziran.2015 Çarşamba
Önümde en beğendiğim şehirlerden biri olan Tours çok farklı
bir havası ile Loire nehrinin iki kolu arasındaki adacıkta kurulmuş. Nedendir
bilmem buraya kanım kaynadı.Ana caddede ortada tranvay yolu onun iki kenarında
araç yolu, sonra bisiklet ve en kenarda yaya kaldırımı var. Ne olursa olsun
kimse kimsenin yolundan gitmiyor. Gece Blere’de turun en ucuz kamping’ inde kaldım.
Diğerlerinden eksiği yoktu fazlası vardı ve 6 Euro. Üstelik ilk defa her yerde
wifi çekiyordu.
25.haziran.2015 Perşembe
Bugün Chailles- Blois arasında sapak yerini geçmişim ve
bisiklet yolu ana yolun hemen dibinde ağaçların arkasından gittiği için
navigasyona göre de doğru yolda
görünüyordum karayolunu kullanmak zorunda kaldım.Biraz ileride karşıdan gelen
turcuyu ( İngiliz’miş ) durdurup sordum. O benden de betermiş yolu şaşırıp ta
Blois’e kadar gitmiş geri dönüyormuş neyse ki ben doğru yoldayım ve Orleans dan geçip Jangeau ‘da 8 euroya
camping buldum.
Akşam için konaklama yerine gelince ilk işim çadırı kurup tüm eşyaları
içine koymak sonra kendinden şişen matı serip uyku tulumum kendinden şişen
yastığım, çarşafım ile yatağımı hazırlamak. Nehir temizse yani bulanık değilse
yüzmek ve duş almak sonra da yemek hazırlamak. Yorgun olursam duştan sonra 1
saat kadar uzanıyorum. Biraz internet en geç 10-10,30 da yatıyorum.
26.Haziran.2015 Cuma
Geçen hafta Cuma namazımı Paris’de kılmıştım ama bugün pek
mümkün görünmüyor çünkü bu bölgede cami yok. Sabah mola yerinde tanıştığım 3
Avusturalyalı bey ile beraber devam ettik yola. Neşeli insanlardı. Bir tanesi
Antalya’ya gelmiş. Animatörler Türkçe olarak ‘’ Sen çok şişman adam demeyi
öğretmiş ve bunu salondaki herkese söyletip eğlenmişler. Öğleden sonra artık
kamp kuracaklarını söyledikleri için ayrıldık. Defterime birşeyler
karalamalarını istedim aynen şunu yazmış. ‘’Bugün Loire nehri kenarında fazla
şişman olmayan iyi bir yolcu ile karşılaştık.’’ Altına da kanguru resmi çizmiş.
Bu turda öğrendiğim yeni bir şey daha var. Yolda, mola
yerlerinde veya kampta ben çok çabuk arkadaş bulurum kendime.
Bu
arkadaşlıklarda herkes birbirine çok doğal ve içinden geldiği gibi davranıyor.
Hiç kimse başkası için proğramını veya yaşam şeklini değiştirmiyor. Dolayısıyla
herkes çok mutlu.Zaten yol o kadar
kalabalık ki en geç bir kaç dakika
içersinde bir turcu ile karşılaşıyorsunuz. Ayrıca herkes birbirine mutlaka
selam veriyor.
Avusturalya'lılar.Cerrah,Atom mühendisi ve iş adamı |
Bugün den sonra hava iyice ısındı bende yeni tedbirler
aldım. Sabah en geç 07,30 da hareket
ediyorum. Saat 13.00 ile 16.00 arasında bol gölgeli bir yer bulup önce
yemeğimi yiyip sonra uyuyorum. Hava geç karardığı (22.00-22.30 ) için 20.00 ye
kadar sürebiliyorum. Tabii yolun bir tarafının nehir bir tarafının orman olması
ve genellikle ağaç altında sürmenin avantajı çok.
Gece Belleville sur Loire deki kampta benim kullandığım 6
numaralı rota ile Atlantik sahilinden Karadeniz sahiline kadar olan yolu komple
geçen Kanada’lı aile ve daha kısa turlar yapan Fransız bey ile beraber yemek
yiyip sohbet ettik. Ramazan ayında olduğumuz için bana şarap Müslüman olduğum
içinde domuz etinden ikram etmeyeceklerini söylemeleri beni çok şaşırttı. İlk
defa bir Türk bisikletçi ile karşılaşmışlardı ama bizim ve dinimiz hakkında pek
çok şey biliyorlardı. Gecenin ikinci ve en güzel olayı tango ile kızımı arayıp
uzun uzun konuşmam oldu. Oğluma ve eşime ulaşamadım.
27.Haziran.2015 Cumartesi
Tıpkı dün gibi bugünde çok güzel bir gün oldu. Öğle üzeri Nevers’ a geldim.
Burada Paris’de bile göremediğim büyüklükte alış veriş mahallesi ( mahalle
dedim çünkü resmen mahalle büyüklüğünde ) gördüm. Carrefour’un mega mağazasından gözümü doyura
doyura alışveriş yaptım. Decathlon bizdeki en büyük mağazasından en az iki kat
büyüktü. Kıyafet, eğilmeyen çadır kazığı, ve onu çakmak için plastik çekiç gibi
şeyler aldım. Enteresan olan bütün
malların kullanım klavuzlarında ve arkasındaki açıklama kısmında Türkçe
seçeneğinin de olması idi. Dev ofis storedan da kalem, harita naylonu ve büyük
paket lastiği aldım. 35 km sonra Decize’de kamp kurdum. Yiyecek stokum iki günlüktü
çünkü yarın Pazar her yer kapalı.
28.Haziran.2015 Pazar
Aslında her yer tam kapalı değilmiş. Patisseri ler ve bazı
marketler 11.00 e kadar açıkmış. Her şeyi sırayla öğreniyorum ve öğrendikçe
kendime güvenim artıyor öyle ki tek başıma her yere gidebilirim. Akşama kadar
hedefim Paray le Monial idi ama daha ileriye Palinges’e gidip Paris’den sonra
en pahalı camping’de 14,80 Euro ya kaldım. Tabiki bir sebebi vardı. Üç yıldızlı
yüzme havuzluydu ve wifi, elektrik, çamaşır – kurutma ve bulaşık makinası
bedavaydı. Bütün çamaşırlarımı, çarşafımı hattauyku tulumumu bile yıkadım. O
gece mis gibi deterjan kokusuyla uyudum. Şimdi fiyat sizce de normalmiş değil
mi? Bugün yolda önce bir Bulgar ile tanışıp sürdüm akşam da kampta Romanya’lı
komşum vardı. İkisinin de bisikletleri market bisikletiydi. Gece
whatsapp’tan tüm ailem ile bedava
görüştüm.
29.Haziran.2015 Pazartesi
Montceau les Mines,
Bianzy, Chagny, Chalon sur Saone ve Verdun sur le Doubs’a
gelip La Plage kampında konakladım. Bugün Loire nehrinden ayrılıp La Saone
nehrini takip etmeye başladım. Fransa’da dil pek sorun olmuyor çünkü biz pek
çok kelimeyi onlardan almışız mesela
kampın adı La Plage= plaj kampı gibi.
30.Haziran.2015 Salı
Burada kalıp sabah kahvaltınızı yapmak istemezmisiniz |
01.Temmuz.2015 Çarşamba
Bugün hava çak sıcak ve yolum çok uzun ama ağaçların altında
ve doğada sürmek insanı çok az yoruyor. Saat 19.00 gibi Mulhouse’a geldim.
İlk defa çok kötü bir camping’de kaldım. 11 Euro ödedim ama Wifi yok gibi bir şey ( kaliteli Wifi için ekstra 5 Euro istediler ) kamp çok pis , Wc lerde kağıt yok. Sahibi karı koca acaip paragöz. Ne istesen para diyorlar. Mulhouse büyük bir şehir ve burası tek kamping. Bu gece Fransa’da son gecem yarın Almanya’ya geçeceğim.
İlk defa çok kötü bir camping’de kaldım. 11 Euro ödedim ama Wifi yok gibi bir şey ( kaliteli Wifi için ekstra 5 Euro istediler ) kamp çok pis , Wc lerde kağıt yok. Sahibi karı koca acaip paragöz. Ne istesen para diyorlar. Mulhouse büyük bir şehir ve burası tek kamping. Bu gece Fransa’da son gecem yarın Almanya’ya geçeceğim.
02.Temmuz.2015 Perşembe
Fransa-Almanya sınır geçişi |
Kampta hemen yanımızda çadır kuran motorsiklet ile Northkapp’a giden Tekirdağ’lı iki kardeş ile tanıştık. Küçüğünün adı Ali Yüksek (lakabı Jawa Ali ) Kıbrıs’da yaşıyor.belki bir gün bir yerlerde yine karşılaşırız.
03.Temmuz.2015 Cuma
Jawa ali ve abisi ile kahvaltı ve vedalaşma.Önce Donau’nun
ana kaynağına gittik. Yuvarlak bir havuz içinde su kaynıyor insan inanamıyor
koskoca Tuna nehri bu ufacık havuzdan çıksın.
Sonra Geisingen, Tuttlingen ve Beuron’u biraz geçip kampa yerleştik. Ahçımız Hamdi akşam yemeğinde banaz’dan gelmiş tarhana çorbası ve menemen yaptı. Kamping de doğal güzelliklerin ortasında çok güzel bir yerdi ve çok da kalabalıktı.
Sonra Geisingen, Tuttlingen ve Beuron’u biraz geçip kampa yerleştik. Ahçımız Hamdi akşam yemeğinde banaz’dan gelmiş tarhana çorbası ve menemen yaptı. Kamping de doğal güzelliklerin ortasında çok güzel bir yerdi ve çok da kalabalıktı.
Kara ormanlar |
04.Temmuz.2015 Cumartesi
Bugün sabah meşhur kara ormanlara girdik. Hakikaten adı gibi
gündüz bile içleri bayağı karanlık. Ağaçlar o kadar sık ve birbirine girmiş ki
hiç ışık sızmıyor. Mehmet Ali’nin vites sorunu başlayınca önümüze çıkan ilk
tamircide Sigmaringen’de durduk. Orada tamirciler randevulu çalışıyormuş ve
bize 3 gün sonra yapabileceğini söyledi ama uzun turda olduğumuzu duyunca hemen
ilgilendi ve halletti.
Kara ormanlarda da olsak sıcak o kadar fazlaydı ki ağaç gövdesi oyularak yapılmış doğal çeşmede akan buz gibi suyla yıkandık bu da yetmedi akşam üstü Reidlingen’e yaklaşırken Donau’nun pırıl pırıl suyuna kendimizi bıraktık hem de elbiselerimizle.
Bu gece burada kalacağız çünkü hem çok ucuz kamp yeri bulduk hem de gece festival varmış ona gideceğiz. Festival sanki bira festivaliydi sahne kurulmuş orada bir grup pop parçaları okuyordu katılan herkes kocaman bardaklarla bira içiyordu. Çoğu sarhoştu ama kimse kimseyi rahatsız etmiyordu.
Kara ormanlarda da olsak sıcak o kadar fazlaydı ki ağaç gövdesi oyularak yapılmış doğal çeşmede akan buz gibi suyla yıkandık bu da yetmedi akşam üstü Reidlingen’e yaklaşırken Donau’nun pırıl pırıl suyuna kendimizi bıraktık hem de elbiselerimizle.
Bu gece burada kalacağız çünkü hem çok ucuz kamp yeri bulduk hem de gece festival varmış ona gideceğiz. Festival sanki bira festivaliydi sahne kurulmuş orada bir grup pop parçaları okuyordu katılan herkes kocaman bardaklarla bira içiyordu. Çoğu sarhoştu ama kimse kimseyi rahatsız etmiyordu.
05.temmuz.2015 Pazar
Munderkingen, Ehingen, Erbach dan geçip Ulm’a geldik.
Almanya’da kano kulüpleri sadece bisikletçilerin çadır kurmalarına izin
veriyor ve duş, Wc, elektrik imkanı sunuyor 8-10 Euro karşılığında.
Birkaç yerde bu imkanı değerlendirdik. Duşumuzu aldıktan sonra şehir merkezine gittik çünkü dünyanın en yüksek (165 m. ) kilisesi buradaydı.
Türk lokantasında yemek yedik ( dürüm döner istedik bizim dürümler gibi tam 4 misli geldi fiyatı da 4 Euro. İtalyanlardan dondurma yiyip kampa döndük. Kampta 20’’ katlanır Bike Friday ile tura çıkmış 50 yaşlarında bir hanımla ve gün boyu bizimle beraber gelen iki İsviçreli kızla çay içip sohbet ettik.
Birkaç yerde bu imkanı değerlendirdik. Duşumuzu aldıktan sonra şehir merkezine gittik çünkü dünyanın en yüksek (165 m. ) kilisesi buradaydı.
Türk lokantasında yemek yedik ( dürüm döner istedik bizim dürümler gibi tam 4 misli geldi fiyatı da 4 Euro. İtalyanlardan dondurma yiyip kampa döndük. Kampta 20’’ katlanır Bike Friday ile tura çıkmış 50 yaşlarında bir hanımla ve gün boyu bizimle beraber gelen iki İsviçreli kızla çay içip sohbet ettik.
06.Temmuz.2015 Pazartesi
Bugün enteresan bir
şey olmadı. Dillingen’den Donauwörth e
gelip yine kano kulübünde kaldık. Yemek için şehre gittik bu arada
Elektro-World’ den birşeyler aldım.Akşam daha önce karşılaştığımız
Avusturalya’lı aile ile sohbet ettik.
07.Temmuz.2015 Salı
Neuburg, İngolstadt,
Neustadt dan geçtik. Hamdi ile Mehmet Ali bir kafede bira içerken ben yola
devam ettim. Çünkü sık sık fotoğraf çekmek için duruyordum nasıl olsa bana
yetişirlerdi. Ama öyle olmadı. Önceden yaptığımız plana göre Kelheim’a geldim
ve 5 km ilerdeki kampa yerleştim. O arada Hamdi beni aradı ve Kelheim’den 6 km
geride Weltenburg’da olduklarını ve çok yorulduklarını orada kalacaklarını
hatta bir Almanın onlara bahçesini açtığını söyledi. Sabah buluşmak üzere
vedalaştık.
Şimdi bakın burası çok önemli. Donau rotasını takip ederken yol sizi Weltenburg’a getiriyor ve buradan Kelheim’a tekneyle gidiyorsunuz çünkü bisiklet yolu yok. Oysa ki kara yolu ile bağlantı var ve sadece 6 km. Sanıyorum tekneler 8,5 Euro kazansın diye kurulmuş bir düzen bu. Zaten Weltenburg’da küçücük bir yer ve hiçbir şey yok. Kelheim koskaca şehir.
Şimdi bakın burası çok önemli. Donau rotasını takip ederken yol sizi Weltenburg’a getiriyor ve buradan Kelheim’a tekneyle gidiyorsunuz çünkü bisiklet yolu yok. Oysa ki kara yolu ile bağlantı var ve sadece 6 km. Sanıyorum tekneler 8,5 Euro kazansın diye kurulmuş bir düzen bu. Zaten Weltenburg’da küçücük bir yer ve hiçbir şey yok. Kelheim koskaca şehir.
08.Temmuz.2015 Çarşamba
Dün gece bildiğiniz deli yağmur hatta bir ara dolu yağdı.
Çadır sağlam olunca yağmur çok keyifli oluyor. Hava o kadar sıcak ki sabah her
yer kurumuştu. Geldiğim yöne yani geriye Kelheim’a döndüm. Ne yaptıysam
bizimkilerle akşama kadar yani
Regensburg’a kadar da buluşamadım . Onların yerine molada tanıştığım Belçika’lı
çiftle beraber sürdük hatta yemek yedik. Akşam Regensburg’da büyük kilisenin önünde Mehmet Ali ve
Hamdi’nin yanında sevimli Fransız çift Clement ve Laure de vardı. Onlarla daha
önce öğlen molasında ve Ulm’da da karşılaşmış ama konuşmamıştık. İstanbul’a
kadar bisikletle gidecek orada bisikletleri bırakıp ( Clement’in babası uçakla
gelip alıp geri dönecek ) Japonya’ya uçacak, Japonya, Kore, Vietnam ve Çin’i
otostopla gezip Afrika’da abisini
ziyaret edip Fransa’ya dönecekler. Bu arada iyi anlaşırlarsa dönünce
evlenecekler. Hep beraber kano kulübe
yerleştik.
09.Temmuz.2015 Perşembe
Gün boyu pedalladıktan sonra akşam üstü Deggendorf
yakınlarında orman yanında Donau’nun hemen kenarında çok güzel bir yerde
çadırlarımızı kurduk.
Yemekten sonra ateş başında sohbet ettik hatta Clement ‘in yaptığı muzlu çukulata ateşte eriyip karışınca harikaydı.
Yemekten sonra ateş başında sohbet ettik hatta Clement ‘in yaptığı muzlu çukulata ateşte eriyip karışınca harikaydı.
10.temmuz.2015 Cuma
Sabah kahvaltı ederken Donau nehrinin çok hızlı
gel-gitleri dikkatimi çekti.Hiç bu kadar
hızlısını görmemiştim. Bu doğa olayı ne kadar sürdü bilmiyorum ama akşam yoktu.
Öğlen Almanya-Avusturya sınırındaki son şehir olan Passau’ya vardık. Bisikletçi, market alışverişi internet işlemleri ve yemek derken yola çıkmamız 18.00 i buldu. Acelemiz yok 10 km sonra Obernzell’de kampingde kalacağız. Passau’da Romanya’lı bir genç bize katıldı kampta beraber kaldık ama yarın bizden ayıracağız çünkü 6 kişi olduk orman kampları için kalabalık olmamız dikkat çekebilir.
Öğlen Almanya-Avusturya sınırındaki son şehir olan Passau’ya vardık. Bisikletçi, market alışverişi internet işlemleri ve yemek derken yola çıkmamız 18.00 i buldu. Acelemiz yok 10 km sonra Obernzell’de kampingde kalacağız. Passau’da Romanya’lı bir genç bize katıldı kampta beraber kaldık ama yarın bizden ayıracağız çünkü 6 kişi olduk orman kampları için kalabalık olmamız dikkat çekebilir.
11.Temmuz.2015 Cumartesi
Bugün Donau bisiklet yolunun ikinci yaptırımı ile karşılaştık.
Avusturya’da öyle bir yere geldik devam edersek yol bozuluyor ve karşıya
tekneyle geçmek zorundayız.Buradan geçmezsek bozuk yolun ilersinde yine geçmek
zorundayız. Mecburen2 Euro veriyoruz adam başı sadece 3 dakika süren geçiş
için. Öğle molasında Efending’deki büyük gölde yüzdük. Burada su kayağı bile
yapılıyordu. Akşam Linz’de yarın Pazar olduğu için 2 günlük nevalemizi aldıp
şehrin çıkışında Donau’nun kenarında kamp attık.
Gece geç saate kadar karanlık nehirde süzülen ışıl ışıl turist gemilerini seyretmek çok keyifliydi.
Gece geç saate kadar karanlık nehirde süzülen ışıl ışıl turist gemilerini seyretmek çok keyifliydi.
12.Temmuz.2015 Pazar
Bugün her yer kapalı bu yüzden sadece süreceğiz. Grein,
Ybbs’yi geçip Melk yakınlarında orman içinde kamp kurduk.Bulunduğumuz ormanın
önü Donau arkası doğal göl.
13.Temmuz.2015 Pazartesi
Krems’den geçip Tulin’e geldik . Bu gecede wild camping
yapacağız.
14.Temmuz.2015 Salı
Acelemiz yok çünkü 40 km sürüp Viyana’ya gireceğiz.
Özellikle böyle yaptık çünkü Viyana’ya gündüz girip gezmek istiyoruz ayrıca
burada 1 tam gün daha kalacağız. Saat 12.00 de Viyana’ya girdik. Viyana
bölgelere ayrılmış ve hepsine numara verilmiş. 20 nci Viyana’da Diyanet Camisinde Hamdi’nin arkadaşını aradık
ama bulamadık. Bize konaklamada yardımcı olabilecekti.Türk kebapçısında
yemeğimizi yedik ve 1 nci Viyana’da turizm bürosundan bilgi alıp Campinge
gitmemiz akşamı buldu.
15.Temmuz.2015 Çarşamba
Sabah geç kalktık. Neredeyse bir aydır ilk defa çadır kaldırmayacaktım
. Kahvaltıdan sonra Fransız çiftten ayrıldık çünkü onlar baş başa gezmek
istemişlerdi. Gezimizi 1 nci Viyana’dan Dome kilisesinden başladık.
Hamdi kilisenin kapısında dilenen adamı kendini başındaki kask ve bisiklet forması ile polis gibi gösterip dışarı kovaladı. Ünlü Mozart kafede Sacher bir başka kafede Toscanella yedim. Sacher burada çok meşhur olsada beni favorim toscanella oldu. Mozart kafede Hamdi yemeyince garson bizi 6 kişilik masadan 4 kişilik masaya aldı.
Hamdi kilisenin kapısında dilenen adamı kendini başındaki kask ve bisiklet forması ile polis gibi gösterip dışarı kovaladı. Ünlü Mozart kafede Sacher bir başka kafede Toscanella yedim. Sacher burada çok meşhur olsada beni favorim toscanella oldu. Mozart kafede Hamdi yemeyince garson bizi 6 kişilik masadan 4 kişilik masaya aldı.
16.Temmuz.2015 Perşembe
Avusturalya’dan Slovakya’ya geçiş yaptık.
İlk defa terkedilmiş gümrük binaları ve çitler ile sınırın tam yerini gördüm. Bundan önce sınırdan geçtığımızı fark etmiyordum hiç. Ögle saatlerinde Bratislava’ya girip 16.00 ya kadar sıcağın geçmesini bekledik. Burada da garson arka masadan aldığımız sandalyeyi geri alıp bize içerden getirdi. Şehrin çıkışındaki piknik yerinde göl kenarına çadır kurduk. Gece geç saatte çiftler gelip çıplak olarak suya girdiler. Buraya gelene kadar Fransa ve Almanya’da birkaç tane çıplaklar kampının yanından geçtim.
İlk defa terkedilmiş gümrük binaları ve çitler ile sınırın tam yerini gördüm. Bundan önce sınırdan geçtığımızı fark etmiyordum hiç. Ögle saatlerinde Bratislava’ya girip 16.00 ya kadar sıcağın geçmesini bekledik. Burada da garson arka masadan aldığımız sandalyeyi geri alıp bize içerden getirdi. Şehrin çıkışındaki piknik yerinde göl kenarına çadır kurduk. Gece geç saatte çiftler gelip çıplak olarak suya girdiler. Buraya gelene kadar Fransa ve Almanya’da birkaç tane çıplaklar kampının yanından geçtim.
17.Temmuz.2015 Cuma
Bu sabah Fransız çift kendi istekleri ile bizden ayrıldılar.
Slovakya’da biraz daha gittikten sonra Macaristan’a girdik. Buradaki sınır
binaları daha da kötü bir görüntüdeydi. Akşam üstü Györ’de kampinge
yerleştik.Gece şehri gezmeye gittik. Burada da festival vardı. Györ’ün mistik
bir havası vardı. Ben çok beğendim. Kaldığımız kamping de şimdiye kadar
kaldığım en güzel aile kampıydı.Mutfakta her türlü malzeme hatta çay kahve bile mevcuttu. Duş ve
lavabolarda da havlu bile vardı.
18.Temmuz.2015 Cumartesi
Budapeşte’ye yaklaşık 140 km yolumuz kaldığı için 2 günde
gitmeye karar verdik. Eurovelo yolu içerlerden çok dolaştığı için ana yoldan
giderek Nagy, Acs, Komarum’dan
Neszmely’de kampa yerleştik.
19.Temmuz.2015 Pazar
Bugün ilk önce Estergon’da
tarihi ve bizim için çok önemli olan Estergon kalesini ziyaret ettik.
Kale çıkışında ben tırnakları kırılan heybemle uğraşırken Hamdi ile Mehmet
Ali’yi kaybettim. Daha öncedende birkaç kere olduğu gibi yola devam ettiklerini
düşünerek Budapeşte yoluna sürdüm. Yarım saat sonra Hamdi beni arayınca
Estergon’da yemek yediklerini öğrendim. Budapeşte’de buluşmak üzere ben yoluma
devam ettim. 17.00 gibi Budapeşte’ye
girdim. Haritada bulduğum kamp şehrin diğer ucundaydı. Oraya vardığımda 19.00
olmuştu ama kamp belirtilen adreste yoktu. Başka bir spor tesisinde adres
sorunca yetkili burada kalabilirsin dedi.1.300 Forint’e yani 4 Euro’ya
bana içinde duş, wc ve buzdolabı olan özel oda açtı. 4 gün için odaya
ödediğim 12 Euro’yu Hamdi’ler bir gece için çadır yerine ödemişler. Çadır
tatili bitmişti üstelik burası hava alanına daha yakındı. Akşam Hamdi ile
görüştüm. Onlar Budapeşte’ye gelememiş daha geride Jumbo camping de
kalmışlardı.
20.Temmuz.2015 Pazartesi
Budapeşte’ye planladığımdan 2 gün önce vardım dolayısıyla
hem 1,5 ayın yorgunluğunu atacak hem de şehri doya doya gezecektim. İlk işim
kaldığım yerden Havaalanına giden rotayı çizmek ve 35 km lik bu yolda sürmek
oldu. Yol boyu belli noktaları not aldım ve ne kadar zamanda gidebileceğimi
gördüm. Alanda da paketleme yeri , oversize bölümü, check-in bankoları vs.
yerleri öğrendim. Bu arada alanda bisiklet kutusu bulunmuyordu. İşim bitince
şehir merkezine döndüm. ( yaklaşık 50 km.) Budapeşte’de hiçbir toplu taşım
aracına bisikletle binemiyorsunuz ama neredeyse şehrin tamamında bisiklet yolu
var araçlarda bisikletliye karşı son derece saygılı. Bugün Buda’yı gezdim
yarında Peşte’yi gezeceğim. Şehri ortadan ikiye bölen Tuna nehrinin bir tarafı
Buda diğer tarafı Peşte. Akşam kaldığım yere döndüğümde bizimkilerden haber
alamayınca ben aradım ve şehir içinde kampta kaldıklarını ve yarın
ayrılacaklarını öğrendim. İstanbul’a gideceklerdi ve gün boyu harita aramış
bulamamışlardı onun yerine Alman Michael ( Viyana’da kampta tanışmıştık) ile karşılaşmışlardı
ve onun haritasından yararlanacaklardı. Daha sonra Hamdi ile görüştüm.
Kosova’ya kadar zor gelmişler ve orada turu sonlandırıp Türkiye’ye dönmüşler.
21.Temmuz.2015 Salı
Bugün önceden tesbit edip not aldığım gibi Buda castle, Mathias Church, Chain Bridge, Parliament binası, Heroes square, muhtelif
kilise ve müzeler ve Tuna nehrinin ortasında bulunan Margareth adasını ziyaret ettim. Burada
bulunan doğal park ve havuzları çok güzeldi. Central Market hall da bisikletimi
kilitlediler.
22.Temmuz.2015 Çarşamba
Sabah keyfide pek güzel oluyormuş. Yan odaya yerleşen
Fransız ile akşam sohbet sabahda kahvaltı ettim. Bugün ayrılacakmış. Vedalaştık
ben yine şehir turuna çıktım.Dün de dediğim gibi bugün Peşte’yi gezeceğim.
Hava acaip sıcak ama ağaç gölgesi park ve havuz çok bol. İlk önce Obi yapı marketten ambalaj malzemesi aldım. Şehir merkezine gelip hediyelik eşya dükkanlarını ve yöresel yemekler sunan restorantların bulunduğu sokakları gezdim.
Hava acaip sıcak ama ağaç gölgesi park ve havuz çok bol. İlk önce Obi yapı marketten ambalaj malzemesi aldım. Şehir merkezine gelip hediyelik eşya dükkanlarını ve yöresel yemekler sunan restorantların bulunduğu sokakları gezdim.
23.Temmuz.2015 Perşembe
Sabah 05.30 da kalktım. Kahvaltımı yapıp yola çıktım.
Bisikletimi akşamdan yüklemiştim zaten çadır toplama derdim de yoktu. Yol
yaklaşık 2 saat sürdü. Hem yüküm çok fazlaydı (ambalaj malzemeleri de ilave
olmuştu ) hem de hava çok sıcaktı. Ayrıca alana terlemeden gitmeliydim çünkü
uçakda yanımdakileri rahatsız etmeye hakkım yok. Alanda bisikletimi söküp önce
iki kat ambalaj battaniyesine ( bir kat da yetermiş) sonra kabarcıklı naylona
sardım.
Streç ile iyice dolanıp bunu koli bandıyla takviye ettim.Aynı şeyi çantalarımı iki parça haline getirip onlara da uyguladım.Koli bandını cırt yeşil aldım uzaktan belli olsun diye. Artan malzemeleri bavulları streçle kaplayan makinayı çalıştıran çocuğa verirken yaptığım ambalajı hayranlıkla seyrettiğini öğrendim.
Streç ile iyice dolanıp bunu koli bandıyla takviye ettim.Aynı şeyi çantalarımı iki parça haline getirip onlara da uyguladım.Koli bandını cırt yeşil aldım uzaktan belli olsun diye. Artan malzemeleri bavulları streçle kaplayan makinayı çalıştıran çocuğa verirken yaptığım ambalajı hayranlıkla seyrettiğini öğrendim.
2.5 saat geç kalkan Pegasus ile Sabiha Gökçen’e gelince bir
tanecik kızımın shuttle kiralayıp beni karşılaması çok anlamlıydı.Bir buçuk ay sonra Avrupa'yı baştan başa katedip eve dönmenin mutluluğu tarifsiz.
Kaya bey hiç sıkılmadan sizdeki ilk heyecanla okudum emniyetle ilgi bir sıkıntı yaşamamışsınız anladıgım kadarıyla birde yükselti ve günlük km yazsanız süper olurmuş mükemmel bir deneyim umarım banada nasıp olur
YanıtlaSil