2011 senesinde bisiklet yeniden hayatıma girdi. Yeniden diyorum çünkü en son olarak bisiklete 1973 senesinde, motosiklete de 1985 de binmiştim. Aldığım bisikletlerde, çevremin dolduruşuna gelerek mevcut parçaları gereksiz yere üst seviye donanımlar ve geç patlayan lastikler ile değiştirdim. Bu arada üstündeki sıfır ayarındakileri satıcıya bırakıyor lüzumsuz masraf ediyordum. Psikolojik olarak bunların daha kaliteli ve uzun ömürlü olduğuna inanıyordum. Ancak aradaki fiyat farkını dikkate almıyordum. Bisiklet ile Avrupa'yı dolaşmaya karar verince çelik kadrolu ve çok kaliteli bir bisiklet aldım ancak bununla yetinmeyip sıfır olan göbeklerini, frenlerini, vites sistemini, jant ve lastiklerini kısaca kadrosu hariç her şeyini değiştirdim. En pahalı Alman malı tur çantaları ve kamp malzemesi aldım. İlk seyahatimi Fransa'ya yaptım. Paris'ten tura başladıktan sonra yolda karşılaştığım turcuların bisikletlerini ve malzemelerini görünce çok şaşırdım. Hepsi de gayet sade ve sıradandı. Oturdukları evler, arabaları, cep telefonları v.s. hep abartısızdı. Bizim gibi marka saplantıları yoktu. Kimse kimsenin arabasıyla, eviyle, işiyle ilgilenmiyordu. Bizde sohbet önce nerelisin ile başlar daha sonra ne iş yapıyorsun, ne maaş alıyorsun çocukların ne iş yapıyor gibi özel sorularla devam eder siyaset ile sonlanır. Bunların hepsi kişinin özelidir ve Avrupa'da sorulmaz. Bizde bir daha asla görüşmeyeceğin biriyle otobüste veya parkta karşılaşırsın 5-10 dakika sohbet eder ayrılırsın ama bu arada herkes birbirinin her türlü özelini öğrenir ,ne işe yarayacaksa çünkü biraz sonra unutulur. Beni rahatsız eden ikinci olumsuzluk da marka takıntımız. Kıyafetten telefona ,saatten, arabaya, motora kadar kullandığımız her şeyde marka takıntımız var ve nedense bir türlü doymuyoruz. Her model değişikliğinde ne yapar eder ona ulaşmaya çalışırız. Avrupa'da gelişmiş ülkelerin başkanları veya yöneticileri işe bisikletle giderken bizde son model araçlardan oluşan konvoylar olmazsa olmaz. Çünkü İTİBARDAN TASARRUF EDİLMEZ.
Avrupa'nın pek çok ülkesini bisiklet ile dolaşınca her şeyi daha yakından görebiliyorsunuz. Özellikle Akdeniz ülkeleri Yunanistan, İtalya, Fransa, İspanya, kuzeyde Norveç, İsveç, Finlandiya, İngiltere çok sade yaşayan ülkeler. Dünyanın her yerinde toprak sahibi olan İngiltere'de parlamenterlerin toplandığı salonun kaç asırdır aynı sadeliğinde olmasına karşın bizim meclis binasının sık sık yenilenmesi ve lüksü. Ayrıca İngiltere Başbakanının 1735'den beri kullanılan Downing sokağı 10 numaradaki makam konutu. Bizde de Cumhurbaşkanı için tarihi Çankaya Köşkü , Başbakan için de Çankaya'da Başbakanlık konutu var ama sırf Atatürk ile ilgili olduğu için kaderine terk edilmiş.
Döndükten sonra hayatımda bazı değişiklikler yapmaya karar verdim. İlk önce başkalarının ne dediğinin ne düşündüğünün nasıl yaşadığının benim için hiç önemli olmaması ile başladım. İsteyen istediğini yapabilirdi ama benimkine de karışmayacaktı. Meraklı sorulara " Yaşımı, maaşımı ve işimi bilmiyor hatta hatırlamıyorum " cevabını vermeye başladım. Daha sonra yaşantımı aşama aşama sadeleştirdim. Daha sade bir araba, daha sade bir ev ,daha sade motosiklet ve gereksiz harcamaları durdurma. Paranın ve eşyanın kölesi olmadan, başkaları ne der diye umursamadan yaşamak meğer ne kadar güzelmiş. Hayatımı ve yaşadıklarımı başkaları ile daha az paylaşır oldum. Yapacaklarımla ilgili planlarımı önceden çevreme söylemekten vaz geçtim. Sosyal medyada çok az paylaşımda bulunuyorum.
Dizlerim benden şikayetçi olmaya başlayınca üst seviye donanımlı elektrikli bisikletimi satıp parasıyla yine elektrikli daha sade bir bisiklet olan Dahon vitesse D-8 modelini aldım. Bunun üzerine Alba marka elektrik destek sistemini monte ettirdim ve 50 cc hacminde yerli malı bir motosiklet ( Yuki Gusto 50 cc. ) aldım. Demek ki pahalı bir elektrikli bisikleti satıp daha uygun elektrikli bir bisiklet ve motosiklet alınabiliyormuş.
Bu motosikletimle İç Anadolu, Ege, Marmara ve Akdeniz bölgesini gezdim. Yolda ya da mola yerinde karşılaştığım motorcuların biraz şaşkın biraz küçümser bakışlarını hiç umursamadım. Çünkü hızlı geçtikleri yerlerde neler neler kaçırmışlardı bir bilseler. Motorum çok ilkel bir yöntem ile gücü arttırıldığı ve düşük kaliteli malzemelerden üretildiği için içime sinmiyordu ve uzun tura giderken kafamda soru işareti kalmasın diye 2023 senesinde 125 cc hacminde daha kaliteli ama pahalı olmayan Hint malı TVS Raider 125 motoru aldım.
Artık turlarıma ve günlük ulaşımıma bu motorumla devam ediyorum. Benim için gayet yeterli. Eski motorumu da 35.000 liraya satarak yeni motorun yarı parasını çıkarmış oldum.
Ünlü markaların ve yüksek cc.li makinesi olan motosiklet sahipleri benimle farklı düşündüklerini söylüyorlar ama ne yapalım bu da benim tercihim. Fazla uzağa gitmeye gerek yok , komşumuz Yunanistan'a gidip orada nasıl yaşadıklarına bakmak yeterli. Evleri, arabaları, motorları gibi her şeyleri son derece sade ve abartısız. Kredi kartı yerine nakit kullanıyorlar yani onlara ait olmayan bir parayı harcamıyorlar. bunu pek çok Avrupa ülkesinde de gördüm.
Bazıları bunu görüp '' pahalı motora mı binmek yoksa Dünyayı mı gezmek '' fikrini düşünüp motosikletini satıp ucuz küçük cc.li bir makine ile dünyayı dolaşmaya çıkıyorlar. You Tube'da bununla ilgili bir sürü örnek bulabilirsiniz. Aslında yine You Tube'da bu konuda yüzlerce çekim de var.
Noraly ve motoru |
Mesela küçük motorlarla dünyayı gezen Itchy Boots yani Noraly ismindeki Hollandalı hanım milyon Euro'lar kazanmasına rağmen 2025'de tura çıkacağı motor revize edilmiş 1987 model ( kendisi ile aynı yaşta ) Yamaha Tenere 600 . Bir önceki motoru da Honda CRF-300 idi.
Benim gibi düşünen kesim sadece kırsalda yani köylerde yaşayanlar. Evleri, arabaları, motosikletleri, cep telefonları kısaca her şeyleri çok sade. Onlarda kredi kartını genellikle kullanmıyorlar. Ellerindeki her şey sadece amaca hizmet etmek için.
Şehirlerde ise herkes hatta asgari ücretle çalışanlar bile, ne pahasına olursa olsun en pahalı telefonu alıp, marka yerlerde yemek yiyip , marka kıyafetleri ile marka kahve dükkanlarına takılıyorlar. Çünkü bulundukları çevrede barınabilmek için bunları yapmak zorunda olduklarına inanıyorlar. Düzenin kölesi olduklarını ne zaman fark edecekler.
Şimdi burada size yüksek cc.li pahalı motorlar mı yoksa benim kullandıklarım mı muhabbetine girmeyeceğim. Çünkü bunun sonu yokmuş, öğrendim. Ayrıca herkes mutlu olacağı motosikleti alsın ve kullansın ama bana da karışmasınlar. Motosiklette önemli olan kıyafet ve sürüş kurallarıdır. Öncelikle sürüş teknikleri derslerini almadan ve you tube da yüzlerce eğitim videosu seyretmeden yola çıkmadım. Bu videoları bugün bile seyretmeye devam ediyorum. Bundan sonra kıyafet geliyor. Kask, eldiven, mont, pantolon ve ayakkabı. Söz konusu malzemeleri alırken yanınızda tecrübeli bir motorcu arkadaşınızın olması iyi olur. Size bir anımı aktarayım. Bir arkadaşım ile mont almaya gittik. L beden giymeme rağmen XL bedeni denedim üstüme çok iyi oturdu, tamam alıyorum dedim ama arkadaşım boğazındaki çıtçıtı kapat ve boynunu sağa sola çevir dedi. Olmadı boynum rahat dönmedi ve 2XL bedenini aldım. İyi ki arkadaşımla gitmişim. Ülkemizde motosiklet sayısı artınca malzeme ve kıyafet çeşitleri de arttı. Dolayısıyla her bütçeye uygun olanı kolaylıkla bulmak mümkün.
Bundan sonra gerekecek malzemeleri ( tur çantaları, kamp malzemeleri, günlük kullanımlar için heybe ,vs. ) zaman içerisinde ihtiyacınız oldukça araştırarak temin edebilirsiniz.
Sonuç olarak benim TVS Raider 125'i tercih etmemin sebebi:
1- Her tarafının özellikle motorunun basit olması. Çok karmaşık ve fazla elektronik olmaması. Dolayısıyla oto tamircileri dahil her yerde tamirinin kolayca yapılabilmesi.
2- Motorun hafif olması -120 kg. Hem hakimiyet bakımından hem orta sehpaya alırken hem de yattığı zaman kolay kaldırılması için.
3- Her yerde yetkili servis bulabilme kolaylığı.
4- Yedek parça ve bakım ücretlerinin ucuz olması.
5- Tek silindirli olmasına rağmen titreşimin az olması, sele yüksekliğinin uygunluğu ve uzun yolda yormaması.
6- Yakıt tüketiminin ekonomik olması ( 100 km.de 1.6 litre ) ve 10 litrelik depo menzilinin 600 km olması.
7- Hindistan'da iyi bir fabrikada titizlikle üretiliyor olması..
8- Tork'un çok iyi olması ve devri düşse bile vites küçültmeye ihtiyaç duymadan toparlayabilmesi.
9- Uzun turlarımda beni yormaması ve üzmemesi.