RİZE'DEN SİVAS'A

 
   Seçim tarihinin ani bir kararla öne alınması , en çok üniversite sınavına girecek öğrencileri ve ailelerini etkilediği gibi ,kıştan tatil proğramını hatta rezervasyonunu yapan aileleri ve bu arada pek çok turcu arkadaşım gibi benim de yurtdışı tur proğramımı alt üst etti. Bu sene yurt dışı turumu iptal etmeme neden oldu, artan bilet fiyatları ve dövizin fırlaması . Yurt içinde yapacağım kısa turlarla yazı geçireceğim. Ancak fazla gecikmedi güzel haber. Dünyanın sayılı tehlikeli yolları sıralamasına girmiş Çaykara - Bayburt arasındaki Derebaşı virajları ile Soğanlı boğazını bisikletle geçme turu.
   Fikir babası, Kayseri'den Serdar Gökhan Çicek, facebookda etkinliği paylaştığı zaman hiç tereddüt etmeden kabul ettim ama nazar değer de gidemem diye " geliyorum " diyemedim. Rize'den başlayacak Bayburt , Sivas'tan geçip Kayseri'de sona erecek turun rotası çok dikkatli hazırlanmış ve tamamen doğal güzelliklerle doluydu. Silifke'de tatilimi yarım bırakarak önce Ankara'ya ,oradan Touring bisikletimi ve malzemelerimi alıp aynı gece Rize'ye hareket ettim.
   1. Gün= 14. Temmuz. Ctesi:
   Kamil Koç'un ilk hareket noktası Ankara  ve plakasıda KK olunca bisikletimin bagaja yerleşmesi çok rahat oldu. Muavin ilk benim bagajımı alıp bisikleti ve çantaları itinayla yerlestirince hak etti bahşişi . Otobüste pek uyuyamadığım için yolculuk boyunca ilgi ve ikramı da hiç eksik olmuyordu muavinin bahşiş sayesinde.

Of'da buluşma yerini çok güzel tarif etmeleri sayesinde Serdar Çiçek , Rüştü Berber ile bir araya gelmek sorunsuzdu. Bir gün önceden gelmiş olan arkadaşlarım çay bahcesinin sahibi Sami kardeşim tarafından mükemmel bir şekilde ağırlanmışlardı. Gözlerine bakarsanız Sami'nin ne kadar temiz kalpli bir delikanlı olduğunu anlarsınız. Bana da ikram edilen çay  içindeki tanelerini sevmesemde anlattıkları kadar methedilmeyi hak ediyordu. Karadeniz'de ilk öğrendiğim çayı çoğunlukla süzgeçten geçirmeden taneleri ile içmeleriydi. Bundan böyle çay siparişi verirken " büyük bardakta, açık , şekersiz ve süzme olsun" demeye hep dikkat ettim. Biraz uzun gibi gelebilir ama her zaman tek seferde anlaşılmıştır.
Karadeniz sahil seridi de güzeldi ama içerilere doğru ilerledikçe inanılmaz bir dünyaya giriyorsunuz. Peş peşe dizilen HES'lerin resmen katlettiği ,buna rağmen inatla direnen olağan üstü bir doğa.Az bile gelir, HES'lerin buraya yapılmasına sebep olanlara vatan haini demek. Doğa mesajını verdi Ordu ve Rize bölgesine sel felaketi ile bizden bir süre sonra ama başta ilgili bakanımız olmak üzere hiç bir yetkili üstüne almadı konusmalarına bakarsak.
Solaklı çayını takiben Cumapazarı'ndan, Kıremitli köprü yani Hapşiyas köprüsüne geldik.
1935 senesinde tamamı ağaçtan yapılmış çatısı kiremitli gerçek bir sanat eseri . Yoldan geçenlerin mutlaka durup fotoğraf çektikleri bir yer.Dernekpazarı'da yol kenarında bir aile gözleme ve çay satıyordu. Gözleme 5 lira çay ikramdı. Gözleme ile beraber masaya ikram olarak siyah zeytin ve bal geldi . Hepsi çok güzeldi ama 7 ayrı bal ve polenden karışım olmasından dolayı şimdiye kadar yediğim en lezzetli bal diyebilirim. Pahalı olmasına rağmen ( kilosu 150 lira ) ayrılırken bir kavanoz bal ve zeytin hediye ettiler. İleriki günlerde balı resmen koklayarak yedik.
Çaykara'dan geçip hedefimiz Karaçam köyü olmasına karşın öğleden sonra başlayan ve giderek şiddetini arttıran yağmurdan dolayı 12 km önce Çamlıbel köyünde caminin avlusunda mola verdik. Yerinde bir karar olmuş ertesi gün bu mesafeyi 2 saatte geçebildik.


6-7 haneli köyün sakinlerden emekli polis bey ve 2 arkadaşı bize köy odasında yemek verdi sobayı bile yakarak.
Buna şaşırmayın çünkü pek çok evde akşamları soba yakılıyor,Temmuz ayında olmamıza rağmen. Cami kullanılmadığı için istersek orada yatabilecektik ,memnuniyetle kabul ettik.
   2.Gün = 15. Temmuz. Pazar
   Sabah uyandığımızda dışardaki masada kahvaltımız hazır çayımız demlenmişti.
Güne yağmur ile başladık ama yola çıktıkta az sonra kesildi.
Köknar köyünde kahvede muhtar ile sohbet ve Karacam'da yemek & alışveriş molasında İstanbullu muhafazakarlar motorcular grubu ile karşılaştık. Köylülerin bize olan ilgisi motorculara olandan daha fazlaydı.
Yolun ve doğanın zorlu olan kısmı bundan sonra başlıyordu. Bu arada bir karadenizliye yolda rampa varmı diye asla sormayın evleri hatta mezarları bile dik yamaçlarda olduğu için tüm rampalar onlar için düz yol sayılıyor. Birkaç rampadan sonra ufak bir şelalede verdiğimiz molada yağmura ve serin havaya rağmen sadece tshirtümü çıkartıp kıyafetimle buz gibi şelalenin altına girdim. Suyun buz gibi oluşu ve sonrası ( ıslak kıyafetlerle yola devam) için yorumlarınızı almamayı tercih ediyorum.
Herkes hayatında hiç olmazsa bir kere bu yolu geçmeli ancak çıkış olarak asla iniş olarak değil.Zorlu bir yol ama bir gün sonra bütün yorgunluk ve sıkıntılar unutuluyor ancak yaşanan güzellikler , muhteşem manzara ve görüntüler ömür boyu hatırlanıyor.
Aslında D-915 numaralı resmi karayolu olarak görünüyor haritada ama bence normal araçlarla biraz zor geçilir dar ve toprak kaygan olduğu için. İşgal günlerinde Ruslar tarafından kazma kürekle yaptırılmış bizim köylülere,askeri aracların geçişi için.Derebaşı virajlarını aşıp 2.350 m rakımlı Soganlı geçidine varmak beklediğimizden zor oldu , gün boyu devam eden yağmur ile.
Bu arada yolda bu havaya rağmen koşu yapan doga sporcusu Ömer Artan ile sohbet ettik. Zirveye yaklaşırken sağ taraftan ayı sesi duymuş arkadaşlar ama sonra kesilmiş sebebini ertesi gün yöre halkından öğrendik. Sesi duyduğumuz yolun karşı tarafında inek sürüsü gördük hayal meyal sisin içinde meğer inek sürüsü olunca ayı korkar , yaklaşamazmış. Hiç duymamıştım.
Aynı sohbette tavuklarımızı yok ettiler her tarafı kene sardı , koyunları bitirdiler yılan çoğaldı demişlerdi. Tavuğun keneyi yediğini biliyordum ama koyunun ayak darbesi ile yılanı öldürdüğünü ilk defa duydum.
İç çamaşırımıza kadar ıslanmak ve zirvede 6°C ye düşen ısı ,havanın kararmaya başlaması, yoğun sis hipotermi tehlikesini ortaya çıkardı. Ben geçen sene Norveç'de 2 kere bu tehlikeyi yaşadığım için hem kendimi hem de arkadaşlarımı sürekli kontrol ettim. Zirvede bulunan ve terkedilmiş olduğu için alt katı çok kötü olan otel binasının üst katı nisbeten daha temizdi.
İlk önce çadırları kurup,  kuru kıyafetlerle uyku tulumunun içinde birkaç saat kendimize geldik. Bir şeyler yiyip öyle bir uyumuşuz ki sabah 9'a doğru ancak kalktık.
3.Gün = 16. Temmuz. Pazartesi :
Toparlanıp yola çıktık bir kaç km sonra Çengül yayla köyünde bir evin önünde duran hanım ile aramızda geçen konuşma şöyleydi:
-İyi günler
-Hos geldiniz
- Buralarda çay içeleceğimiz kahve veya benzeri bir yer varmı?
-var
-Nerede acaba
- İşte burada ( kendi evini gösterir)
-Ama biz bir şeyler de yemek istiyoruz
-Tamam o da var. Haydi geçin bakayım içeri.
 Fatma hanım ve ablası kışın İstanbul'da yazın burada yaşıyorlar. Eşleri çalıştığı için gelememişler ama bu iki muhteşem Karadeniz kadını hiç tanımadıkları 3 adamı evlerine çağırıp karınlarını doyuracak kadar medeniler.
Yukarıdaki otelde yattığımızı duyunca üzüldüler ama bizim 4-5 km daha gidecek gücümüz kalmamıştı ayrıca yağmurdan dolayı telefondan haritaya da bakamıyorduk yakında yerleşim yeri varmı diye.
Önce sobayı yakıp sonra mükellef bir kahvaltı verdi Fatma hanım ve ablası.
Özellikle koca bir tava kuymak ve yöresel köy ekmeğinin tadı hala damağımda.
 Yolda Honda Goldwing motoru ile Çekden gelen Azeri Elder Valiyev ile karşılaştık. Derebaşı virajlarından inecekmiş vaz geçirdik o motorla mümkün değil inemezdi. Uzungöl yolundan Caykara'ya gitmesini önerdik. Artık Bayburt'a kadar iniş ya da düzdü yolumuz.Aydıntepe'de Romalılardan kalma  yeraltı şehrini gezmek için rotadan bayağı saptık ama fazlasıyla değermiş.
Arpalı'da Rüştü'nün vitesini tamir ettirdik. Uğrak üzerinden Bayburt'a geldik. Şehrin girisinde Karayollarında şansımızı deneyelim dedik ve giriste görevli Rahim bey sayesinde 2 geceliğine misafirhaneye yerlestik.
4.gün = 17. Temmuz. Salı
 Bayburt'a gidiş amaclarımızdan biri de dünyaca ünlü Baksi sanat müzesini gezmekti.
Sahibi Hüsamettin Koçan  Baksi köyünde doğmuş büyümüş , İstanbul Marmara güzel sanatlar akademisinden mezun olmuş, daha sonra aynı fakültenin dekanı olarak emekli olmuş çok değerli bir insan.
Emeklilikte köyüne yerleşir ve kendi imkanları ile içinde müze binası, depo dedikleri sergisi biten eserlerin yer aldığı bina gelenler için mini otel ve restoran kompleksini yapar. Biz oradayken ünlü sanatçı Alev Ebüzziya'nın eserleri sergileniyordu.
6 ay sonra eserlerden bir veya bir kaçı depo dedikleri yerde sergilenmeye devam edecek diğer sanatçıların eserleri ile birlikte. Bize Hüsamettin bey ile köyün muhtarı bizzat eşlik ettiler ziyaretimizde. Bu arada aynı gün hem müzeyi hem de Erzurum'u gezebilmek için bir araba kiraladık Bayburt'tan. Çok doğru bir karardı 260 km.lik yolu bu sekilde geçmek, İspir yolundan Erzurum'a gidip Bayburt'a geri dönerken.
Erzurum'da oltu döneri ve dürüm yedik çifte minare, Oltu çarşısı gibi tarihi yerleri gezdik, mezun olduğum Erzurum lisesini hatta sınıfımı dışardan da olsa görmek 45 sene sonra duygulandırdı beni. Akşam geç saatte Bayburt'a döndük.
 
 5.gün = 18. Temmuz. Çarşamba
   Karayollarında bize yardımcı olan Rahim bey bugün izinliymiş , yolumuz üstü olduğu için bizi Çayıryolu köyünde yemeğe davet etti. Kendisi bir gece nöbette içi geçip uyuyakaldığı için ertesi gün amirine gidip" benim dün geceki yövmiyemi kesin diyecek  kadar dürüst. Hala böyle insanların olduğunu bilmek ne güzel.
 Köse köyünün girişinde hiç sorarmıydık zabıta memuruna "çay nerede içebiliriz " diye , hemen önümüze düşüp kahvede bize çay ısmarlayacağını bilseydik. Akşam üstü Kelkit'e gelip spor salonuna yerlestik Güreş hocası Musa beyin ilgilenmesi sayesinde . Yerleşip duş aldıktan sonra çarsıda lokantaya gittik yöresel lezzetlerin tadına bakmak için.
Buraların adeti bütün yemeklerin aynı tabağa ama ayrı ayrı konduğu karışık yemek . Böylece hepsinin tadına bakmış oluyorsunuz.
  6.cı gün - 19. Temmuz. Perşembe
  Şiran , Güneşköy , Yenice , Arslanca'dan geçip zorlu ama bir o kadar da muhteşem manzaralı yollardan geçip tam yağmur başlarken Gölova'da otele yerleştik ama çok da yorulduk. Gölova yanındaki büyük gölden alıyor adını
   7.nci gün = 20. Temmuz. Cuma
   Düz bir yol ile Suşehri'ne gelmeden sola sapıp tekrar çılgın rampalara sardırdık. Yolda yakalandığımız sağanak yağmurdan iyice nasibimizi alarak sırsıklam ve bitmiş vaziyette Zara'ya geldik. Çay ve simitle kendimize gelmeye çalıştığımız kahvede bir beyBelediye başkanını arayınca belediye binasında başkanın misafiri olduk. Bisikletlerimiz belediye bahçesinde güvendeydi gece.
   8.nci gün = 21. Temmuz. Ctesi
   Zara'nın çıkışında modern siteler üniversite kampüsü ve mağazalar vardı. Yol genellikle düz ve keyifliydi Koçhisar'dan geçip saat 14 gibi Sivas'a girdik.
Birkaç yere ( Öğretmen evi , Polis evi gibi )baktıktan sonra Tarım bakanlığının misafirhanesine yerleştik Rüştü ile. Serdar akşam üstü Kayseri'ye döndü.
9.ncu gün = 22. Temmuz. Pazar
Dün tanıştığım Baygın bisikletin sahibi Özay ve babası Hulusi Baygın'ın daveti üzerine dükkanlarına yöresel kahvaltıya gittik.
Haşlanmış kelle burada kahvaltının olmazsa olmazı. Bu harika baba-oğul ile mutlaka tanışın Sivas'a yolunuz düşerse, bisikletli olmasanız bile.

Gün içersinde Paşabahçe mesire alanını, Kongre binasını, Arkeoloji müzesini , kaleyi , çifte minareyi ziyaret ettik. Akşam meşhur Sivas köftesinin tadına bakıp otogarda Rüştü Ankara'ya ben Silifke'ye hareket ettik.
   Rotamız , turumuz ve yol arkadaşlarım Rüştü Berber & Serdar Gökhan Çiçek ile her şey mükemmeldi.
Hiç bir arıza olmadan , sağlık problemi , tartışma ve kötü bir olay yaşamadan tamamladık turumuzu.
   Bu tur oldukça zorlu ve yorucu idi. Gün boyu yağmur ve soğuk eşliğinde dünyanın sayılı tehlikeli virajlarını geçip 2.400 m'ye çıktık. Islandık,yorulduk ve üşüdük. Bazen çok acıktık , bazen suyumuz bitti, bazen donduk, bazen yandık.           Çekilen tüm sıkıntılar tur bitince unutuluyor ama yaşanan anılar ömür boyu hep hatırlanıyor. En güzel manzara, daima ulaşması zor olan dağın zirvesindedir.
   Kim bilir belki bir gün bir başka yollada yine birlikte pedallarız. Sağlıcakla kalın.

Yorumlar

  1. Yazıları okuyunca ne kadar keyifli bir etkinlik olduğunu daha iyi anlaşılıyor.

    YanıtlaSil
  2. Bizlere örnek oluyorsun. O yollardangeçmek İçin bize cesaret veriyorsun. Yaşadıklarını yazdığın İçin teşekkür ederiz

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. Kaya, güzel bir tur olmuş. Turan Bulut'un sonbahar turunda buluşuruz umarım.

    YanıtlaSil
  5. Planlarımı süsleyen harika bir coğrafya. Bu yıl kaçtı Eylül bu coğrafya zor olur. Seneye ilk tur programım.

    YanıtlaSil
  6. 2017 Ağustos'da Dernek pazarından başlayıp Şekersu yaylası üzerinden Uzungöl yapıp geri Derneğe döndüğüm için turunuzun bu kısmını çok heyecan ve neşe ile geri kalanınıda heyecan ve merak ile takip etmiştim. Nefis bir turu çok güzel yaşamışsınız. Burası bağımlılık yapan bir yol, birdaha yapmak isterseniz; Dernek Pazarı - Osmancık köyü - Parma yaylası Sultanmurat üzerinden denemenizi tavsiye ederim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BURDUR-GÖLHİSAR TURU :

ROMANYA-2019 ( TRANSFAGARAŞAN YOLU )

YUNANİSTAN TURU: