10 Eylül 2019 Salı

KATLANIR BİSİKLET

En iyi bisikleti bile alsanız zaman içerisinde üzerinde bir takım iyileştirme yapma ihtiyacı duyuyorsunuz. Bu aslında çok normal bir durum çünkü üreticiler  her malzemenin en iyisini yada en üst seviyesini koyamazlar. Zaman zaman arkadaslarımız kadro alıp kendi tercihlerine göre bisikleti toplasalarda onlar bile ilerleyen  zamanda daha üst seviye parçaları düşünmeye başlıyorlar. Kısaca bu işin sonu yok.
Katlanır bisikletler, esasen şehir içi kullanımı için üretilmiş küçük , hafif , manevra kabiliyeti yüksek , katlanınca az yer kaplayan aracınızın bagajında hatta arka koltukta taşıyabileceğiniz , otobüs , tren , vapur ve dolmuşa binerken size sorun çıkartmayacak harika bisikletlerdir. Normal bisikletlerin toplu taşıma araçlarına binişinin belli saatlerle sınırlandırılmasına karşılık katlanırlar için böyle bir şey söz konusu değildir.  Son bir kaç yıldır ülkemizde firmalar oldukça başarılı katlanır bisiklet modelleri üretmeye başlayınca kullanıcı sayısında ciddi artış oldu. Önceden her bisikletçide satılmaz ya da bir kaç tane bulunurken artık vitrinlerde veya ilk girişte yerini almıştı rengarenk katlanırlar. Bununla da kalmamış elektrikli modelleri de üretilmisti. Bazı bisikletçi arkadaşlar biraz daha ileri gidip uzun turlara çıkmaya başladılar. Bunlardan bir taneside benim.
2011 yılında başlayarak , 20" Dahon eco 7  ve Dahon 24" İOS-P-8 ile toplam 43.000 km yaparak Türkiye'nin bir çok yerini gezdim.
Katlanır bisiklet ile uzun tur yapılırmı?
Bu soru hep soruldu bana.
Yapılır tabiki neden yapılmasın. İnsanlar yürüyerek dünyayı geziyor. Bu konuda duayen kabul ettiğim Serkan Taşdelen kardeşimin Türkiye'de neredeyse gitmediği ilçe kalmadı katlanır bisikletiyle. İstenirse neden olmasın ancak bunun şartları var. Satıcıdan aldığınız haliyle de tura çıkarsınız ama çok sıkıntı çekersiniz. Öncelikle katlanır bisikletlerin taşıma kapasitesi 105 kg.dır. 80 kğ sizi düşünürsek geriye kalan 20 kğ yük için size yetmeyecektir. ( 5 kğ emniyet payı bıraktım.) Çözüm bisikleti güçlendirmenizdir. Bu da size 10 kğ daha kazandırır o kadar.  Katlanır bisikletler normal bisikletler kadar akıcı olmadıkları için uzun yolda bir de aşırı yükle size sıkıntı vereceklerdir.  Benim size önerim yanınıza aşağıdakilerin hepsini veya bir kısmını almanız olacaktır.
- çok az kıyafet
- çok hafif bir çadır , uyku tulumu ve mat
- belki ufak bir tas ve ocak ( çay kahve yapmak için )
( Bunların toplamı 5-10 kğ arasında olacaktır.)
Bisikletiniz katlanabildiği için iki şehir arasını araç ile de geçebilirsiniz.
Yaşadığım tecrübeye dayanarak ister 20" olsun ister 24" olsun asla 28" çelik kadro iyi bir tur bisikletindeki konforu ve rahatlığı yaşayamazsınız. Çünkü katlanır bisikletlerin çelik kadrolar gibi yoldaki titreşimleri emme özelliği olmadığı için gün sonunda yorgun düşersiniz. Ayrıca açıları ve ölçüleri de uzun tur için değil şehiriçi kullanıma göre hesaplanmıştır. Bu arada römork kullananlarada rastladım, farklı yorumlar yaptılar , ama ben şahsen denemediğim için bu konuda bir şey söyleyemeyeceğim.
En doğrusu bütün bunları yaşayarak görmenizdir.
  Birazda şu anda kullanmakta olduğum FLEXİ -109 modeli katlanır bisikletimde yaptığım değişikliklerden bahsedeyim. Çünkü zaman zaman bu konuda pek çok soru ile karşılaşıyorum.
Bu bisikleti 2018 de aldım. Yerli üretim bisiklet almamın sebebi artık Türkiye'de çok kaliteli bisikletlerin yapılıyor olmasından dolayı bu firmalara destek olmak içindir. Araştırıp karşılaştırma yaptıktan sonra bir süre de deneme sürüşü sonunda kendisiyle devam etme kararı verdim. Kullandıkça geçmiş tecrübelerim ve yaşayarak gördüklerim sonunda aşağıdaki değişiklikleri yapmaya karar verdim.
1. Orijinalinde yoktu , çamurluk taktırarak hem ayakkabı ve elbisem hem de bisiklet daha az kirlenir oldu.
2. Oğlumun önceki bisikletinden kalmıs ve artık kullanmadığı kızaklı çantası olan bagaj setinin yüksekliğini azaltarak monte ettim.
Günlük hayatımda pek çok işimi katlanırımla gördüğüm için gerektiğinde iki yandaki çantaları açarak rahatça alışverişimi yapabiliyorum. Bisikletimi bir yerde bırakmam gerekirse de bu çantayı kızağından çıkartıp yanıma alıyorum.
3. Büyük şehirin sıkıntısı olan hırsızlığa karşı zincirin yanında bir de uzaktan kumandalı alarm taktım. Bırakın götürmeyi parmağınızla dokunduğunuz anda çıkarttığı  yüksek sesi gerçekten çok etkili oluyor. Aynı zamanda gece çakarlı geri lambası olarak da kullanıyorum.

4. Öne taktığım1200 lümen gücünde ayrı  bir  batarya ile çalışan far oldukça etkili.
5. Gidonun altında özel yerine monte ettiğim clickfix'e  küçük bir ön çanta takabiliyorum.
6. Suluk için vida yeri olmadığından kelepçeli ve ayarlanabilir suluk kafesini gidon boğazına monte ettim. Daha pratik oldu çünkü diğer türlü su içmek için durmanız gerekiyordu. Altındaki ayar vidası da iyi düşünülmüş. Buraya kahve bardağı koyduğum da oluyor.
7. Tur bisikletimde alışınca buna da Brooks sele takarak çok rahat ettim.
8. Bisikletin elcikleri eldivene rağmen ağrı yapınca yanları da ( barentleri ) olan elcik taktım. Dünya varmış.
9.Katlanırların en büyük sorunu rublenin 28 li olması. Bunun yerine 11-34 ruble takarak yokuşları daha keyifli hale getirdim.
Bu arada aktarıcı yere çok yakın olduğu için koruma demiri taktım.
10. Gidonumu  bir zil , telefon veya mp3 taşıyıcı ve geceleri ışığı yanan km saati ile daha sevimli hale getirdim.

11. Malum daha çok şehir içinde bindiğim için telefonumun tüm fonksiyonlarını kullanıyorum. Bu yüzden çok kaliteli ve sağlam bir telefon tutucu da gidonda yerini aldı.
12. Ayna olarak daha kullanışlı olduğuna inandığım gözlüğe takılan ayna kullanıyorum.
13. Katlanır bisikletlere binerken ve inerken ayakkabı ister istemez kadroya çarpıyor ve boyaya zarar veriyor. Bunun için de Muğla ziyaretim esnasında Feridun bey kardeşimin hediye ettiği koruyucuyu oraya koydum.
14. Yolda oluşabilecek arızalar için gerekli malzemeler hatta pompa bile sele altindaki çantaya sığdı.

 15. Bu bisikleti aldığım zaman üstünde Schwalbe Kojak lastikler vardı. Ben daha önce 24" katlanırımda da aynı lastiği kullanmıştım. Çok akıcı zor patlayan sırtı düz olmasına rağmen hiç kaymayan muhteşem bir lastik. Ancak yollardaki camlara karşı yapabileceği bir şey yok. Birde lastik ölçüsü 20 X 1.25 olduğu icin iç lastik çok zor bulunuyordu ( aldığım dönemde, belki şimdi öyle değildir.) Bu yüzden lastiklerimi ömrünü tamamlayınca Schwalbe maraton green quard performance 20 X 1.50 ile değistirdim. Belki akıcılık ve ağırlık olarak biraz farketti ama en yüksek koruma seviyesi sayesinde çok rahat ettim.
Bisikletimin donanımı Shimano Sora set olduğu için hemen bir değişiklik düşünmüyorum. Değişim zamanları gelince daha üst seviyelerini takarım belki. Jant ve tellerimi beğeniyorum şimdilik bir sıkıntı yok ama değişim zamanı gelirse tabiki DT-Swiss takım ile değistirebilirim. Göbeklerde gayet başarılı ama onlarda ömrünü tamamlayınca XT olmalı derim.
Sonuç olarak bu iş dipsiz bir kuyu gibi. Eskiden üzerindeki parçalar gerçekten sıkıntılıydı ama artık öyle değil hepsi kendi ölçülerinde oldukca iyi bu yüzden parçaları hemen değil ömrünü doldurdukça değiştirin. Hepinize sağlıklı günler keyifli sürüşler dilerim.

6 Eylül 2019 Cuma

ROMANYA-2019 ( TRANSFAGARAŞAN YOLU )



Balkan ülkeleri ( Romanya , Bulgaristan , Sırbistan , Yugoslavya ,Arnavutluk ) doğası güzel olsada gerek yol gerekse kamp güvenliği bisiklet turları için diğer Avrupa ülkeleri kadar uygun olmadığı için hiç ilgimi çekmiyordu. Romanya'da gitmeyi hiç düşünmediğim ülkelerden biriydi ta ki Rahman ile Başak Transfagaraşan fotolarını paylaşana kadar. Karlarla kaplı bir doğada yılan gibi kıvrıla kıvrıla çıkılan ,  sadece temmuz ile ekim arasında 3-4 ay kadar açık olabilen olağan üstü bir yol vardı ve ben burayı mutlaka görmeliydim. Derhal araştırmalara başladım. Bu arada çok iyi bir turcu olan Yusuf Yasemin arkadaşımın da buraya gideceğini öğrendim. Kendisini arayıp döndükten sonra tecrübelerinden yararlanmak istediğimi söyledim. Yine çok iyi bir turcu olan, yurt içinde ve yurt dışinda pek çok kere beraber  tur yaptığımız gençlerin tabiriyle kankam Atalay Yumul ile .birlikte gitme kararı almıştık. Atalay geri dönmeyecek Avrupa'da tura devam edecekti. Rota ve konaklama yeri çalışmaları başladım. Başladım diyorum çünkü  Atalay kardeşim turlarını hiç bir proğram yapmadan ya nasip ya kısmet mantığı ile gerçekleştirir. Yola çıkmama 1 hafta kala Atalay sağlık sorunları yüzünden gelemeyeceğini bildirdi üzülerek. Oysa ki Atalay ile turlar çok keyifli geçiyordu keşke gelebilseydi. Tam da bu esnada Yusuf'un da babasının rahatsızlığı sebebiyle Romanya'ya gidemediği haberi geldi. Bir kapı kapanmış başka bir kapı açılmıştı Yusuf ile beraber gitmeye karar verdik. Çok emin olmamakla birlikte ikimizde de biraz çekingenlik vardı. Yusuf gerçekten çok iyi bir turcuydu ama çok düzenli ve titizdi. Ben o kadar düzenli ve tertipli değilimdir ve turun verdiği yorgunlukla biraz huysuz olduğum söylenir. İkimizde bugüne kadar tek olarak tur yapmayı tercih ettik mümkün mertebe. Fısıltı gazetesine göre bizi tanıyanlarda çok merak ediyorlarmış sonuna kadar devam edip etmeyeceğimizi. Tüm bunlar çok saçma aslında bana göre ama insanların naturasında var.
Bu turda rota çalışmaları konaklama yerleri ve navigasyon işleri , görülmesi gereken yerler komple Yusuf'un sayesinde hiç aksama olmadan gerçekleşti. Allah ondan razı olsun hakkını kolay kolay ödeyemem. Sadece bununla da kalmadı çok lezzetli yemeklerde yaptı. Elinden kaçırabildiğim zamanlar bulaşıkları yıkayabildim o kadar. Yol boyu benim sağlık durumu da yakından takip etti.
17 Temmuz'da İstanbul'dan otobüs ile hareket kararı aldık. Bükreş'e 4-5 firma gidiyordu ama durumlarında bir gariplik vardı. Birincisi tanıdık isimler değildi ikincisi hareket saatinden bir saat öncesinde bile araçlarda 5-6 yolcu ancak oluyordu. Kimi bisiklete para istedi kimi alırız dedi kimi de belli olmaz yer olursa duruma göre son dakika belli olur cevabı verdi. İki gün öncesinden Laleli Emniyet garajına gittim. Tüm Balkan ve Türkmenistan otobüsleri bu küçücük garajdan kalkıyordu. Ortalık tam bir curcunaydı. Otobüslerin altına tıka basa poşetler kutular yükleniyordu fazla bir yolcu yoktu ama her yer esya ve hamal kaynıyordu. Bir firma bisiklet başına 30$ istedi bizim gittiğimiz Bosfor ( bir dönemin meşhur olan Bosfor firması ile alakası yok ) hem para istemedi hem de çok samimi davrandılar.
17 Temmuz günü Yusuf Denizli'den ben İstanbul içinden gelip garajda buluştuk. Önce biraz Romen Lei aldık. ( Lei -Romen parası sadece Laleli ve Aksaray bölgesinde büyük döviz bürolarında bulunuyor. Çekinmenize gerek yok çok değerli ve geçerli olmadığı için sahtesi yok. ) Otobüsün altına benim bisiklet son dakikada ancak kondu.
Çantalar ve Yusuf’un bisikletini içeriye ara koridora koydular. Her şey film gibiydi. Bizden başka 5 hanım yolcu vardi ama 2 şöför 2 muavin bir hostes bir de arabanın sahibi olduğunu tahmin ettiğim bir bey yani 6 personel vardı.
Araba Türkiye yollarında ekmeğini yemiş içi yıpranmış bazı yerleri kırık ama motoru ve kliması çok iyi çalışan çift dingil uzun Travego Mercedes'ti. Travegoların bagajları çok yüksek olduğu için yer olursa ön tekeri sökmeden hatta çantalarınızı da çıkartmafan bisikletinizi yerleştirebilirsiniz. Hostesimiz Romen Larissa çok genç olmasına rağmen yol boyu hiç durmadan ikramda bulundu.Kapıkule'de beklerken Sami kaptan isteyenlere aracın mutfağında kaşarlı tost bile yaptı. Tost makinası araç içine telefon şarz etmek için konmuş 220 V prize bağlanmıştı.  Sabah Bükreş'e yaklaşırken ikram edilen ve Sami kaptanın özel karışımı olan naneli normal çay gerçekten çok güzeldi. Araba boş olduğu için herkes koltukları sonuna kadar yatırıp uyudu.
İkinci komedi filmi Kapıkule gümrüğündeydi. Türk tarafından çabuk geçtik ancak Bulgar görevliler keyfi olarak 4 saate yakın beklettiler. Sonrasında otobüsten inip Bulgaristan giriş işlemimizi yaptırdık ve diğer tarafta otobüsün yanına gittik. Tamam gidiyoruz değilmi cümlemize muavin “esas film şimdi başlıyor “ demez mi. Tüm personel otobüste ne varsa hepsini yere indirdi araç xray tünelinde  kontrole gitti. O zaman gördüm ki yere inenler tam bir kamyon yüküydü. Meğer bu indirme ve geri yükleme için kalabalık personel gerekiyormuş. Birazdan iki Bulgar görevli ellerine maket bıçakları poşetleri ve kolileri kesip iclerini karıştırmaya başladılar. Kesilen poşet ve koliler bant ile yapıştırılarak eski haline getiriliyordu bizimkiler tarafından. Sıra bizim çantalara gelince icindekileri sordu bende kamp malzemesi ve kıyafet dedim. Bisikletleimizi de gördüğü için bize fazla bulaşmadı ama bir yolcunun valizini komple döktü. İşleri bitince otobüs de gelmişti. Yerdeki  herşey tekrar bagaja sığmadı tabiki bir kısmı iceriye kondu. Bu iş bittiğinde hepsi sırılsıklam olmuştu gidip kıyafet değiştirdiler. Tekrar yola koyulduk artık Bükreş'e kadar rahattık.
Taşınan paketlerde hersey vardı. Konfeksiyon,gıda,elektronik hatta ayran makinesi. Orta boy bir poşet 100 $’a taşınıyordu.Içinde yaklaşık 400 tshirt oluyor tanesine 25 cent yani 1.5 lira nakliye düşüyordu. Vergi yok , gümrük yok , fatura yok en üste de defolu olanlar konuyor ki maket bıçağı keserse diye. Sistem tıkır tıkır çalışıyor. Biz de memnunduk 200 liraya Romanya'ya gidiyorduk bol ikram yayılarak oturma bisiklet ambalajı sökme takma yok şehrin dışinda in o yorgunlukla merkeze sür. Kaptana rica ettik bizi Piteşti kasabasında çarşının ortasında bir market ile telefon dükkânının önünde indirdi. Bükreş'de inmedik çünkü zaten dönüş Bükreş'den olacaktı otobüsde hazır Piteşti'ye kadar gidiyordu.
İlk önce Orange firmasından birer sim kart alıp telefonumuza taktık. Artık her yerde telefonumuz ve internetimiz çalışacaktı. Üstelik sadece 27 Lei verip 1000 dakika konuşma 1000 sms ve tam 35 GB internet aldık. 1 LEİ = 1.34 TL.  (20.08.2019 tarihinde). Ben genellikle yurt dışında ilk olarak bir sim kart alırım. Böylece hem ülke içi görüşme yapar hem de internetin sonsuz nimetlerinden  kesintisiz yararlanırım. Ailem veya arkadaşlarım da istedikleri zaman beni arayabilirler. ( Whatsapp yoluyla ister görüntülü ister normal olarak )Yusuf’da turlarında aynısını yapıyormus.
Hemen yakındaki Carrefour marketten eksiklerimizi tamamlayıp Piteşti'den ayrıldık. Tüm gece yolculuk yapmış her ne kadar uyusak da yorulmuştuk. Ayrıca Yusuf bir gece önceden Denizli'den gelmişti daha da perişandı. Bu yüzden ilk gün için 35 km.lik bir rota yapmıştı. Öğleden sonra 14.00 gibi Camping Arges'e gelip yerleştik.
Burası küçük bir köy yakınında genç bir çift tarafından işletilen şirin bir kamp yeriydi. Akşam üstü her yer doldu. Gece erken yattık çünkü hem çok yorgunduk hem de yarın rotamızın en zor etabı olan Transfagaraşan çıkışı vardı.
Sabah mükellef bir kahvaltı edip hareket ettik. Curtea de Arges kasabasında bir mini marketten 2 günlük erzak aldık çünkü yol hep çıkıştı ve neyle karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Derin bir soluk alıp bastık pedallara. Birbirimize belli etmiyorduk ama ikimizde çok heyecanlıydık. Dünyanın ünlü çıkışlarından birini yüklü bisikletlerimizle gerçekleştirecektik. Yolda bir sürü motorsikletçi ve yüksüz yol bisikletli gördüm ancak bizim gibi yüklü bisikletliye pek rastlamadım.
Ben bir sene önce hızlı bir şekilde 2.500 m.ye çıkarken yaşadığım rahatsızlığın tekrar etmesinden ve Yusuf'u üzmekten çekinirken değerli yol arkadaşım da bana birsey olmasından çok korkuyordu. Bu yüzden çok ağır tempoda sık sık mola vererek ilerledik.
Aslında belki de bu iyi de oldu bu sayede çevredeki tüm güzellikleri hiç kaçırmadık.
Çünkü her yer ayrı bir fotoğraf karesiydi. 
Köprüler , şelaleler , ırmaklar , çiçekler , ağaçlar kıvrıla kıvrıla ilerleyen yol anlatmakla olmaz mutlaka görmek lazım.
Bu arada iyiki yeterli erzak almışız yolda yer yer ufak tefek şeyler satan yerler vardı ama markete 2 gün sonra rastladık Transfagaraşan'dan indikten sonra. Sadece su almadık çünkü bölgede en bol bulunan şey tertemiz sularıydı. Bunlar kendi ürünlerini satan yöre insanının ufak tezgahlarıydı. Hatta bir tanesinden aldığımız tütsülenmiş kaşkaval peynirini günlerce bozulmadan yedik.
Kaşkaval Balkanlarda çok yaygın olan az çok kaşara benzer bir peynir. Balkan yörükleri at üstünde yaptıkları uzun yolculuklarında kullanmış bir zamanlar bu yüzden anlamıda ' at sırtındaki peynir '  Çok yavaş ilerlediğimiz için ilk günün akşamı zirveye 40 km kala Piscul Negru Hotel'in bahçesinde çadır kurduğumuzda hava kararmak üzereydi.
Aslında çok da yavaş değildik çünkü gün sonunda 82 km geride kalmıştı. Transfagaraşan yolu sadece Haziran sonunda açılıp Ekim ayında kapanan bir bölümü Lacul Vidraru baraj gölü
bir bölümü de Argeş nehrini takip eden 1.Dünya savaşında Çavuşesku tarafından askeri aracların geçişi icin yapılmış bir yol. BBC tarafından dünyanın en iyi yolu seçilmiş adinı Fagaraşan dağından alıyor. 2.630 m yüksekliğindeki zirvesinde kayak tesisleri bulunuyor ve bizim indiğimiz diğer tarafında bulunan teleferikle çıkılabiliyor sadece.Burası orman içerisinde 3 yıldızlı  şirin bir otel. Önce oda kiralayalım dedik ama hiç boş yer yoktu , bizimde devam edecek gücümüz kalmamıştı  ayrıca hem hava kararmaya başlamıstı hemde çevrede ayı tehlikesi bulunuyordu. Bahceye çadir kurmamıza izin verdiler , istersek icerdeki hizmetlerden  ve wc den yararlanabilecektik. Gece otelin kafesinde otururken herkes dışarı çıkıp bahceye gelen ayıyı seyretti. Daha sonra biz bahcenin diğer kısmındaki çadırlarımizda uykuya daldık. Gece pek gelen giden olmadı ziyaretimize ya da biz duymadık.Bu bölgede çok fazla ayı varmış hatta Bükreş'de ayı izleme turu reklamı gördüm. Bir gün önce Yusuf'da yol kenarında bir tane gördü ama heyecendan ayı yerine asfaltı çekmiş kameraya. Ne yapsın ayı üzerine gelse pek kaçma şansı yok çünkü ayılar koşarken 60 km hıza ulaşabiliyormuş diye okumuştum.
Hediyelik eşyalarının pek çoğunda ya ayı resmi var ya da Drakula.
Kahvaltımızı yapıp yola çıktık daha doğrusu tırmanmaya başladık. Bugün eğim bana düne göre daha dik geldi özellikle son bölümü. Bu arada hava da hissedilir derecede soğudu. Oldum olası serin havada bu tür sürüşleri daha keyifli bulmuşumdur, sıcakta sürmek zor gelmiştir.
2000 metreyi geçtikten sonra tedbir amaçlı her 1 km de ( Romanya'nın pek çok yolunda her bir km de üstünde ne kaldığını yazan beton taşlar var.) işaret taşının yanında 5 dakika dinlendim.
Bu etapta Yusuf kardeşimin hakkını ödeyemem çünkü çok bekledi beni sağolsun varolsun.
Ancak bu tedbirlerim sayesinde 2.650 m.ye hiç bir rahatsızlık duymadan ve yorulmadan ulaştım. Zirveye bir kaç km kala araç konvoyu olustu. Hafta sonu olmasından dolayı aşırı kalabalık vardı. Buna rağmen herkes medeni bir şekilde tek sıra halinde milim milim ilerliyor hiç kimse boş olan karşı şeritten kacamak yapmıyordu. Bisikletin avantajından yararlanıp araçların sağ tarafından devam ettim son olarak da 1.5 km lik tüneli geçip zirveye ulaştım. Yusuf tünelin çıkışinda beni bekliyordu. Etrafta çeşit çeşit dükkanlar otopark ve karavan kamp alanı restoranlar oteller ve binlerce insan vardı.
Göl kenarında ve teleferik istasyonunu yanındaki manzara yerinde fotoğraf çekip


birşeyler yedikten sonra devam edip diğer taraftan inmeye karar verdik. Hafta içi olsaydi göl kenarinda çadır kurup yatardık ama konvoyda bekleyenleri ve buradaki insanları düşününce bu hengâme  ve gürültünün sabaha kadar devam edeceği belliydi bu yüzden 1.5 günde çıkılan Transfagaraşan yolundan 1.5 saatte tamamlanan iniş başladı. Inerken de insanın kolları ağrıyor sürekli fren yapmaktan ve gidonu zaptetmeye çalışmaktan. Uzun inislerden sonra düz yolda pedal çevirmekde pek keyifli bir şey değil bu yüzden bir ırmak kenarında konaklamaya karar verdik. Buz gibi ama tertemiz suda yüzüp bütün yorgunluğumuzda kurtulup çamaşirlarımızida yıkayip astık. Yakınımızda cadır kuran Ukraynalı çift ve Yunanlı Stelio ile tanışıp sohbet ettik ikram ettikleri bira eşliğinde.
Stelio ile arkadaşlığımız devam ediyor ( bu arada Türkiye'den bir sürü ortak arkadaşımız var bisiklet camiasından yani oldukça popüler biri ) kim bilir belki biz ona ya da o bize misafir olur bir gün.
Uzun rampalı yollar bitmişti bundan sonraki sürüşümüz ufak tefek çıkış ve inişlerle devam edecekti ancak bu defa da hava ısınmıştı. Gün boyu sıcak havada rampası az hatta düz sayılabilecek bir yolda pedallayıp Sibiu kasabasına geldik. Sıcak ve yolun sıkıcı olmasından biraz bunaldım ama Transfagaraşan çıkışında Yusuf'u yavaşlattığım için (her ne kadar kendisi bunu kabul etmeyecek kadar kibar olsa da ) yolun akıcı olması ile moral bularak ve sık sık su içerek sürüyordum. Ağaçlı bir çeşme başında mola verince ve Yusuf “ abi hiç devam etmesek de buraya çadır kursak bu nasıl bir hava “ deyince yanlız olmadığımı anladım. Oysa ki Sibiu'da ev kiralamıştık ve çok az yolumuz kalmıştı. Biraz daha dinlenip yola çıktık ve Sibiu'ya girdik.
Benzin istasyonunda yüzümüzü yıkayıp soğuk birşeyler içip şehre girdik. Telefondaki uygulamalar sayesinde evi kolayca bulduk. Çok şık giyimli bir hanım efendi olan sahibesi evi açıp her şeyi tarif etti. Once banyo sonra çamaşır faslını biraz istirahat takip etti. Airbnb evleri gerçekten çok rahat oluyor. Hem fiyat olarak otelden hatta hostelden ( çift kişilik oda fiyatı olarak düşünürseniz ) daha ucuz hem de her türlü eşyası var. 1+1 suit daire gibi. Artık ilk defa gittiğiniz bir şehri gezmek çok kolay akıllı telefonlar sayesinde. Bir sürü uygulama var size o şehir hakkında bilgi veren hatta bir tanesi sokakta yürürken veya bir yeri  ( kilise , kale ,müze ) gezerken size eşlik edip anlatıyor. Ancak bu hizmetlerden yararlanmak için telefonunuzda internet hizmeti olması gerekiyor ve bunu da o ülkenin sim kartı sağlıyor en ucuz olarak. Romanya'nın başkentinden ziyade küçük şehirleri daha görülmeye değer bence. Sibiu da bunlardan biri.

Şehrin eski bölümüne girdiğinızde kendinizi çok otantiķ bir ortamda buluyorsunuz. Yöresel böreğin tadına bakarak başladığımız yürüyüşümüze değişik bir ambiansı olan restoranda ara verdik. Tütsülenmiş kemik suyuyla yapılmış sebze çorbası ekmekten yapılmış bir kasede geldi önüme.
Böyle bir sunumun lezzetini söylememe gerek yok. Müzik festivalinin de son gününü yakalamıştık ki bu da ayrı bir güzellikti. Yorgunluğumuzu unuttuk ve geç saatlere kadar ortamın keyfini sürdük. Buralara tekrar ama daha serin dönemlerde gelmeye karar vererek sabah yolumuza devam ettik.
Gün içersine ana yolda Sâçel kasabasında  biraz içeri girerek Sibiel köyünü ziyaret ettik.

Ortasından ufak bir derenin aktığı her evin birbirinden farklı olduğu değişik bir köy Sibiel. Evlerin çoğu butik pansiyon ancak sundukları kahvaltı ve yemeklerin tamamı kendileri tarafından yetiştirilip pişiriliyor. Yöresel adetlere uygun dekore edilmiş evlerde yöresel kıyafetlerle yöresel müzikler eşliğinde unutamayacağınız bir tatil yapıyorsunuz. Köyün çıkışinda pazar yeri vardı. Tıpkı bizim pazarlara benziyodu tek farkı satıcıların çoğu kadındı ve bağıran yoktu.
Akşam Alba Lulia kasabasında çadırda kaldık. Sabah erken kalktık çünkü tüm gün sağanak yağmur görünüyordu. Yakınımızdaki otogarda bir otobüse bisikletlerimizi yükleyip Tulda , Targu Mureş’den geçip Covasna kasabasına geldik. Halen devam eden yağmur gün boyu yağmıştı. Çadır için kapalı bir yer bulamayınca yola devam edip bir benzin istasyonunda izin alarak çadırlarımızı kurduk.
 Büyük şemsiyesinin altında yemeğımizi yedik keyif yaptık.
Yağmur sabaha doğru durdu. Kahvaltıdan sonra 15 km sürüp rüzgarlı bir yerde çadırımızı kuruttuk. Öğleden sonra Braşov kentine geldik.
Burada 2 günlüğüne AIRBNB'den bir ev kiraladık. İlk gün şehrin tarihi mahallesini gezip yöresel sunumunda bildiğimiz yemeklerinden yedik. Fotoğrafta gördüğünüz gibi tercihimiz mahalli hamburger ve penne ( bir çeşit makarna ) oldu ancak sunum muhteşemdi. Yusuf özellikle ortada duran zeytin ve ekmeğe bayıldı.
İkinci gün Drakula'nın şatosunun bulunduğu Bran köyüne gittik.
Diğer adı Kazıklı Volvoda olan ve böyle tanınan Drakula'nın şatosu aslında sadece kendine ait değil.
Burada krallar Prensler ve Dükler de oturmuş.Yani öyle bahsedildiği kadar tarihi ve popüler bir yer değil ama ziyaretçi kaynıyor.

Drakula:
VoyvodaIII , Vlad Tepeş , Kont Drakula aynı kişi.1431 Sighişoara-Romanya doğumlu. Çocuk yaşta Edirne'de Çelebi Mehmet ile birlikte büyüyor ve eğitim alıyor. Tam bir Osmanli gibi yetişiyor ve 1456 da Eflak prensliğine atanıyor. Önceleri Osmanlı'ya bağlı ve vergilerini düzenli ödüyor fakat sonradan isyan ediyor. Kendisine gönderilen tüm Osmanlı askerlerini kazığa oturtup iskence yaparak öldürüyor ve namı Kazıklı Voyvoda olarak yayılıyor. Bu yüzden Romanya 'da kahraman ilan ediliyor. 1462 de Fatih Sultan Mehmet'e yeniliyor ve kafası kesilerek İstanbul'a getiriliyor. Yaptığı işkencelerden ve kullandığı aletlerden dolayı Bram Stoker tarafından Kont Drakula olarak sinema kahramanı oluyor yakın tarihte.
İçerde sadece ona ait değil başka ünlü kişilerinde eşyaları ve kıyafetleri var.
Tabiki çevresinde de bir sürü hediyelik eşya ve yiyecek satan dükkan bulunuyor ve hepside dolu.
Herkes iyi bilir benim tatlıya olan düşkünlüğümü.
Drakulanın en sevdiği tatlı tuzağına düşmem çok kolay oldu. Ama bence değerdi hazır buraya kadar da gelmişim. Hem Drakula'da ağzının tadını biliyordur mutlaka. Akşam yine Braşov'da gezdik.
Braşov ile Bükreş arasında çok fazla tır trafiği olduğu ve yolun dar olması sebebiyle hava da çok sıcak olunca tren yolculuğunu tercih ettik.


Böyle olunca akşama kadar Bükreş'de gezip geldiğimiz firma ile yani otobüsle Istanbul'a döndük. Dönüş yolculuğumuzda Bulgar gümrüğunde gidişteki kadar beklemedik. Hostesimiz de yine Larissa'ydı. Ancak hem giderken hem de dönerken şöförler çok hızlı ve dikkatsiz sürüyordu. Özellikle dönüşteki şöför ile tesadüfen geldik İstanbul'a. Yusuf 120-130 un altına pek düşmediğimizi söyledi.
Bu tur beklentilerimin çok üstünde son derece rahat ve keyifli gecti. Romanya'da çok güzel bir ülkeymiş. Hem doğası hem insanları bakımından. Araçlar bisikletlilere çok saygılı. Şehirler arası yolları dar ve gidis geliş şeklinde ancak yolda olduğumuz sürece sadece Braşov'a girerken bir tır çok yakınımızdan geçti bunun dışında hep arkamızda bekleyip yol boş olunca geçtiler. Işık olmayan yaya geçitlerinde yola adımımızı attığımız anda durmayan araç hiç olmadı.
İngilizce bilen sayısı çok az ancak bir şekilde anlaşıyorsunuz çünkü Osmanlı burada uzun yıllar kalmış ve kullandıkları pek çok kelime bizimle aynı. Romanya gerçekten görülmesi gereken bir ülke. Fiyatlar bizimkine oldukça yakın. Ailece gidecekseniz mümkünse kendi arabanızla gitmenizi öneririm böylece kasaba ve köylerdeki gerçek güzellikleri görmüş ve yaşamış olursunuz. Hatta Kırklareli Dereköy sınır kapısından çıkıp Burgaz , Varna üzerinden Karadeniz kıyısını takip ederek giderseniz yolculuğunuz daha keyifli olacaktır.
Bu turun gerçekleşmesinde çok fazla emeği olan harika yol arkadaşım Yusuf Yasemin'e sonsuz şükranlarımı sunuyorum.

HİÇ BİR ŞEY İÇİN ÇOK GEÇ DEĞİL.

              Başlarken bir hususu belirtmek istiyorum. Aşağıda yazdıklarım ve önerilerim sadece 60 yaş üstü emekliler içindir. Gençlerin ...