İSKANDİNAVYA TURU= 1NCİ BÖLÜM - NORVEÇ

BAŞLAMADAN:
İSKANDİNAV YARIM ADASI TURUMU ÇOK UZUN OLDUĞU İÇİN NORVEÇ VE FİNLANDİYA & İSVEÇ OLARAK 2 AYRI BAŞLIK ALTINDA YAZDIM. BU BÖLÜM SADECE NORVEÇ'E AİTTİR.
Norveç Troll'leri ile ünlü
   Hayat her zaman sürprizlerle doludur. Günün birinde, dünyanın tepesi olarak kabul edilen Nordkapp'a, böyle bir yolculuk yapacağım söylense sadece güler geçerdim. Falcılar bile yarınlarında ne olacağını gerçekten bilseydi, bunu öncelikle kendi çıkarları için kullanırdı. Ben bu yaşımda, dünyanın tepesi dedikleri yere gidecektim, hem de bisikletle. Ha! ha! ha! Türkiye'den benim yaşımda bisikletle giden oldu mu acaba? Ben bulamadım yaptığım araştırmalarımda.
   İki sene önce (2015) Fransa-Macaristan turum esnasında Almanya'da bir campingde tanıştım Ali Yüksek ( Jawa Ali ) ile. Nordkapp'a gidiyoruz dedi motorsikletli iki kardeş. O güne kadar ismini duyardım ama hiç ilgimi çekmezdi Nordkapp , itiraf edeyim yerini de tam olarak bilmiyordum. İlerleyen günlerde Kıbrıs'ta televizyonda  2 saatlik canlı yayına çıkardı Jawa Ali . Keyifli bir sohbet programı oldu bisikletle Avrupa turum üzerine. Gün boyu devam eden birlikteliğimizde hep Nordkapp'ı anlattırdım ona uzun uzadıya.
   Bir yıl sonra ,(2016) Helsinki'den başlayan, 3 Baltık ülkesi ( Estonya,Letonya ve Litvanya) ile Belarus,Ukrayna turum esnasında, aynı bölgede olduğum için  olsa gerek aklım hep Nordkapp ile meşguldu. Genellikle uzun yaz turlarından döndüğümde bir sonrakinin kararı aşağı yukarı verilmiş olur. Yaz sonunda Jawa Ali ve ailesi bize konuk olduklarında sohbet konusu haliyle ağırlıklı olarak Nordkapp'dı ancak Ali bey, bu rotanın yol ve hava şartları olarak bisiklet için çok zor olduğu hususunda beni sürekli  uyarıyordu. Aslında o zor dedikçe  ben daha bir hevesleniyordum. Aynı şeyi Letonya'da yan yana çadır kurduğumuz Finlandiya'lı motosikletli çift de söylemişti. Herkes ağız birliği yapmış gibi Tromso'dan daha ileri gitmemi önermiyor hatta ısrarla vazgeçmemi istiyordu.
Ankara'ya döndükten sonra hemen çalışmalara başladım. En yakın arkadaşlarımdan Gökhan Ak da iki arkadaşı Can Özbek ( oğlumun arkadaşıymış ) ve Olgun Hatipoğlu ile yakın zamanda Norveç'e gitmiş. Gökhan ile buluşup çok detaylı bilgiler ve tüm sorularıma cevaplar aldım. 2017 Ocak ayında artık kesin kararımı vermiş hatta gidiş-dönüş uçak biletimi bile almıştım. Norveç'in Oslo şehrinden başlayıp Nordkapp'a çıkacak Finlandiya ve İsveç'ten Stockholm'e gelecektim. Toplam 5.000 km, 2 ay.
Avrupa turlarıma hep tek gitme prensibimi bu defa bozmuş ve duayen bir turcu olan Gültekin Becermiş ile beraber gitme kararı almıştık bu zorlu tura. Bir hafta kala Gültekin beni arayıp oğlunun mezuniyet töreni sebebiyle tura planlanan günden 5 gün sonra katılacağını söyleyince rota değişikliği yapmak zorunda kaldım. Benim hareketime 2 gün kala Gültekin tekrar aradı ve yolda yürürken düşüp kolunu kırdığını haber verdi. Böylece benim '' tek başıma yurt dışı turu kuralım ''da değişmemiş oldu.
20 Haziran Salı günü Sabiha Gökçen'den güneşli ve 35 derece sıcaklıkla havalanan uçağım yağmurlu ve 14 derece sıcaklıktaki Oslo- Gardermoen hava alanına indi.
Pasaport polisi, şimdiye kadarki turlarımda karşılaşmadığım şekilde ilk defa uzun uzun sorular sordu, pasaportumu inceledi sonra bisikletçi olduğumu öğrenince birden değişti. Nedenini sorunca '' hükümetiniz yüzünden'' cevabını verdi.
   Gitmeden önce  AİRBNB sitesinden, Oslo'nun merkezinde, Taghrid isminde bir Filistinli hanımın küçük evinin odasını 2 günlüğüne kiraladım..

AİRBNB 'den oda kiralamak otel ve hostel'den daha ucuza geliyor ayrıca hem çok temiz hem de genellikle ev sahibi ile ( bekar veya aile olabilir ) beraber kaldığınız için kendi evinizdeki kadar rahat ediyorsunuz. Bu arada aranızda kültür alışverişi oluyor yaşamlarına, geleneklerine, örf adetlerine ve yemeklerine bizzat yakından şahit oluyorsunuz. Ayrıldıktan sonra size gönderilen değerlendirme formunu dolduruyorsunuz ve her iki taraf da bir biri hakkında yorum yazıyor. Bu yorum ve değerlendirmeler daha sonra hem ev sahipleri hem de kiracılar için referans oluyor. Bu sistemi dünyanın her yerinde kullanabiliyorsunuz.
Oslo'da ilk günümde yürüyerek ikinci gün de bisiklet ile her yeri eni konu gezdim çünkü burası 800.000 nüfuslu ufak bir şehir. Norveç'in toplam nüfusu 5 milyon, yüz ölçümü Türkiye'nin yarısı kadar yani arazi geniş ancak nüfus az.
   Kuzey denizinden çıkartılan doğalgaz -162 C derecede sıvılaştırılarak 600 kat küçültülüyor LNG ( Liquified Natural Gas - Sıvılaştırılmış doğal gaz ) oluyor. Böylece taşınması ve depolanması daha kolaylaşıyor. LNG, Norveç'in en önemli gelir kaynağı ( ancak kendileri mutfak ocaklarında kesinlikle elektrik kullanıyor ) bu sayede yaşam standardı da çok yüksek. Eğitim oranı %100, herkes mükemmel İngilizce konuşuyor. Bu arada tüm eğitim ve sağlık hizmetleri bedava. Özel okullar ve dershaneler ile özel hastaneler ve doktor muayenehaneleri hiç yok. Her şey bize göre çok pahalı ama onların gelir seviyesine göre ucuz.Yeni işe giren veya emekli olan biri maaşının yarısı ile çok rahat geçinebiliyor. Oldukça sakin yapıları var hiç bir konuda acele etmiyorlar ama birbirlerinin haklarına karşı da son derece saygılılar. Nüfus az olduğu için her yer oldukça tenha. Dikkatimi çeken bir şey de binaların duvarlarında hiç iş yeri tabelası bulunmuyor, sadece dükkanların dışında bulunan tabelalar oldukça sade. Buna karşılık her sokağın iki başında sokak adı ve her binanın girişinde bina numarası mutlaka var. Kısaca, çok soğuk ve gün ışığının çok kısa olan kışına karşılık, ılık ve bol yağmurlu hiç gece olmayan yaz dönemine rağmen doğası, kültürü, insanlarının davranışı, gelir dağılımının eşitliği ve demokrasisi ile Norveç harika bir ülke.
Bu arada her ülkede ilk önce yaptığım gibi telefonum için tüm İskandinav yarımadasında geçerli olan Telia marka bir sim kart aldım, artık sürekli internetim olacak. Türkiye'deki paketimi burada günlüğü 18 liraya kullanabiliyorum ama 2 ay kalacağım için dönüşte karşıma 1.100 lira gibi garip bir rakam çıkacaktı. Ayrıca 2 ay boyunca pazarlama şirketlerinin anlamsız aramalarından ve saçma sapan mesajlarından kurtuldum ki bu her şeye değer. Aldığım 5 GB interneti sürekli kullanmama rağmen 2 ayda bitiremedim, burada paketimdeki 3 GB bir ay olmadan bitiyor kimsenin de günahını almak istemiyorum ama bana biraz garip geldi yorumu sizlere bırakıyorum.
Oslo'nun merkezinde bulunan çok büyük parkın adı Frogner park.
Tamamı yemyeşil ve içinde göletler ırmaklar botanik bahçeleri vs.var .Ortasında çoğunluğu çıplak heykellerden oluşan Vigeland görülmeye değer.
Heykeller birer sanat eseri ve çok derin anlamları var, hepsini uzun uzun inceledim ve çok etkilendim, eskiden bizde de vardı ama şimdilerde ucube sayılıyor.
İkinci durağım Bergen şehriydi. Aslında kasaba demek daha doğru olur.
İskandinav ülkelerinde insanlar genellikle şehir dışında orman içinde veya su ( fiyord, göl, nehir ) kenarında müstakil ve birbirinden mesafeli tek veya 1,5 katlı evlerde yaşıyorlar.
Bu evlerin yeri devletin oraya elektrik, su ve internet götürmesine engel olmuyor. Isınmada ve mutfak ocaklarında elektrik kullanılıyor. Ayrıca şömine ve odun sobaları da her evin olmazsa olmazı. Yüksek binalar oldukça az zaten onlar da sadece 4-5 katlı. Evlerde çanak anten yok denecek kadar az, bizim eski çatı antenlerinin ufağını öyle bir yere koymuşlar ki göze batmıyor. Az sayıda olan tv kanallarının programları saçma diziler, evlilik programları değil tamamen seviyeli tartışmalar ve kültür programları. Zaten çoğunlukla seyretmek yerine okuyorlar. Radyo kanal sayısı da çok az.
   Bergen, rengarenk evleri ve birbirine paralel çok düzgün otantik sokak yapısıyla şirin bir fiyord ( denizin kanal gibi kilometrelerce içeri girmesi ) kasabası. Burası Norveç'in ünlü fiyord tur gemilerinin de başlangıç noktası.
   Bergen'in çıkışında yanlışlıkla oto yola girmişim, son anda bisiklet giremez tabelasını fark ettim. Hemen bisikletten inip mecburen ters yönde geri giderken yanımda polis arabası durdu. Memur bey aracından indi, önce çok kibar bir şekilde beni uyarıp sonra da önümden yürüyerek ( hem gelen araçları uyarmak hem de beni korumak için ) güvenli bir yere kadar götürdü. Yağmur iyiden iyiye hızlanınca hemen önünde durduğumuz cafeyi gösterek '' size bir kahve ısmarlayabilir miyim bu arada harita üzerinde yolu da tarif ederim '' dedi. Sıcak kahve ve kek eşliğinde aracından getirdiği harita üzerinde en ince detayına kadar rotamı çizdi. Araçtaki diğer polis de merkezdeki kamera kayıtlarında benim yasak yolda nereye kadar gittiğimi incelemiş. Biraz daha devam etmem durumunda bayağı yüklü bir ceza ödemek zorunda kalacakmışım.
Polisin çizdiği rotayı takip ederek sürekli yağan yağmurda birinci gün Dale'den geçip Voss'a
; ikinci gün de Vik'e geldim. Vakit erken olduğu ve 45 km kaldığı için devam ettim ama önce yol tenhalaştı sonra yüksek kayalıkların arasında daralarak devam etti daha sonra da ciddi bir tırmanış başladı. İnişe geçince aşağıda fiyordun muhteşem manzarası tüm yorgunluğumu unutturmaya başlamıştı ki arka tekerlekten gelen garip sesler ile hemen durdum. Jant, telin girdiği yerden iki yönde çatlamış, tel yerinden çıkınca akort bozulmuştu. Aslında jant çatlamak yerine kırılsaydı rampa aşağı ve yüklü olduğum için daha kötü şeyler olabilirdi.  Çatlağın olduğu yerdeki teli söküp frenleri boşaltıp çamurluğu da çıkarttım, geçici olarak akord yaptım.Çantaları tekrar yüklerken yola düşen arka çamurluğun üzerinden araç geçti  ve parçalandı. Aksilikler başlamıştı bir kere ama yolum rampa aşağıydı ve 8 km sonra bir köy vardı. Sık sık ısınan ön frenleri durup soğutarak 40 dakikada köye vardım. Bisikletçi yokmuş ama bisiklet tamir eden biri vardı. Harika insan Fred, elinde uygun jant olmadığı için akort yaptı, frenleri ayarladı, yemek ısmarladı hatta beni arabasıyla 20 km ilerideki feribot iskelesine götürdü.
Bu yetmiyormuş gibi feribot yetkilisine benden para almamasını da söyledi. İlk fırsatta yeni bir jant almam gerekiyordu. Feribotla Hella'ya geçerken saat 21.00'e geliyordu ve Fred'in arkadaşı olan görevli istersem feribot bekleme salonunda yatabileceğimi çünkü sabah 07.00 ye kadar başka sefer olmadığını söyledi. Tuvaleti , sıcak suyu ve elektrikli radyatörleri olan salona yerleştim. Hem kapalı yerde yatmış hem de gece boyunca devam eden yağmur nedeniyle ıslanacak çadırı sabah kurutmak zahmetinden kurtulmuştum. Hatta sıcak suyla saçlarımı ve çamaşırlarımı bile yıkadım.
Yağmurdan kaçış yoktu sabah yine yağmurla yola devam ettim. Norveç'de o kadar çok yağmurda sürdüm ki artık onu çok seviyorum ve ıslanmaktan çekinmiyorum. Üzerimdeki çok başarılı panço yağmurluğun etkisi de inkar edilemez.
Bisikletçi arkadaşlar burayı dikkatli not alsınlar. Songdal'dan sonra işaretler bisiklet yolunu ana yoldan ayırıp 8 km.lik dik bir inişle Solvorn sahil köyüne yönlendiriyor. Buradan feribotla 15 dakikada 40 NOK karşılığında Urnes'e geçiyorsunuz. Urnes'den sonra mecburen 35km.lik tek seçenek olan yolu kullanarak Skjolden'e gitmeniz gerekiyor. Yol çok dar, çok fazla iniş çıkış ve 4-5 tane kapkaranlık biraz ilkel denebilecek tüneller var. Tünellerin içi hem dar hem de çok bozuk, araç gelince ciddi sıkıntı oluyor. Ana yoldan hiç ayrılmayın ve Solvorn'a sapmayın mevcut yol çok keyifli geniş ve düz ayrıca yine 40 km de sizi Skjolden'e götürüyor. Skjolden'de camping çok pahalı olduğu ve de gece sağanak yağmur beklendiği için bir evin sahiplerinden izin alıp sundurmanın altına çadırımı kurdum. Bu arada evin hanımı yemek getirdi ve WC ile duşu ve şarj için prizi kullanabileceğimi söyledi. Bu teklifi hemen değerlendirdim.Yemekten sonra da kahve ve kek geldi.
   Avrupa'da size bir şey teklif ederlerse kabul edin çünkü tekrarı olmayacaktır. Bizdeki gibi kibarlık olsun diye değil samimi olarak ya teklif ederler ya da karşınızda yemeğini yer size vermezler.
İyi ki sundurma altına yerleşmişim sağanak yağmur sabaha kadar devam etti ben yola çıkarken ince ince yağıyordu. Skjolden'den çıkarken yol çok keyifliydi. Esler çizerek denize giden nehrin iki yanı yukarılara kadar şelalelerle süslenmiş yem yeşil orman olarak devam ediyordu. Biraz sonra başıma geleceklerden habersiz mis gibi havayı içime çekiyordum ki, rampa başladı ve giderek sertleşti. Daha da sertleşti. Her dönemeçte bu artık sondur diyerek, ara ara durup dinlenerek, bir şeyler yiyerek, oflaya poflaya çıkmaya devam ettim. Dağların tepesindeki kar yolun kenarına kadar geldi, sonra kar yağmaya başladı daha kalın kıyafetimi giydim, artık vazgeçmek üzereyken ileride kayak yapanları ve uzun bir binayı gördüm.
Böyle durumlarda filmlerde gördüğümüz gibi insan son bir gayretle oraya varmak istiyor ben de kalan enerjimle binanın önüne kadar gittim ama bir süre bisikletten aşağı inemedim her tarafım uyuşmuştu. İçeri girince yanıma gelenler derhal üstümdekileri çıkartmamı istediler bu arada battaniye ve kahve getirdiler. Toparlamam biraz zaman aldı.
Burası 2.470 m rakımlı Norveç'in en yüksek tepesi olan Sognefjellet sommarskisenter yani yaz kayak merkeziymiş ve ben 35 km'de deniz seviyesinden yüklü bisikletle buraya çıkmışım. Aslında bu yolun alternatifi çok daha rahatmış, benim tercih sebebim turistlerin kullandığı yol olmasıydı yoksa böyle olduğunu bilseydim kesinlikle diğerini kullanırdım. 3 saate yakın dinlenip ikram edilen bir sürü şeyi yedikten sonra tekrar yola çıktım. Buradan sonra aynı şekilde yine deniz seviyesine inecektim. Aşağıya Lom köyüne indiğimde 15 derece sıcaklık bana yaz gibi geldi. Sel köyünde uygun bir yer bulup çadırımı kurdum erkenden yattım.
   Takip eden günlerde sırayla Dombas, Berkak'dan geçip Trondheim'a geldim. İlk önce Airbnb'den kiraladığım eve gittim çamaşırlarımı , kendimi ve mutfak malzemelerimi iyice yıkadım, erkenden yatıp dinlendim. Ertesi gün şehirdeki 3 bisikletçiyi gezip en uygun olanında arka jantımı değiştirdim. Norveç'de bisikletçiler jant örme işiyle uğraşmıyorlar göbeği ve telleri ile hazır jant takımını takıp işi bitiriyorlar.
Ben de bu arada yürüyerek şehri gezdim. Norveç'de küçük çocukları dışarı çıkartırken genellikle reflektörlü yeşil yelek giydiriyorlar. Öğretmenler eşliğinde toplu bir yere gidiliyorsa bir örnek yelek giyip çok düzgün yürüyorlar. Meydanda otururken yanıma gelen gruba öğretmenleri dondurma dağıttı. Çocuklar kendiliğinden hemen sıraya girip sessizce dondurmalarını alıp bir yere oturdular, bitiren çöpünü oradaki poşetin içine attı.
Trondheim güzel ve tarihi bir şehir. Tepedeki kalenin içinde şu an müze olarak kullanılan beyaz 3 katlı kilise benzeri bir bina bulunuyor. Bu tepeden tüm şehri görebiliyorsunuz.
İçerisi son derece bakımlı. Munkholmen adası ve hapishanesi, merkezdeki yemyeşil parkı ve tarihi kilisesi görülmeye değer. Bu arada tepeye çıkmak için kullanılan bisiklet asansörü de enteresandı.Trondheim'ın bir başka güzelliği de ırmak kenarında kazıklar üstüne yapılmış tarihi ve renkli evleri.

Yoluma Namsos, Namsskogan, Trofors, Mosjoen, Bjerka ve Moi Rana'dan hızlı bir şekilde devam edip tekrar tırmanmaya başladım. Bu defa orman ve nehirler azalıp yerini buzlarla kaplı göller almaya ve arazi kayalık olmaya başladı. Akşam üstü kalacak uygun bir yer bulma ümidimi yitirmeye başlarken ileride yolun kenarında bir park alanı ve kulübe gördüm. En azından karavanların yanına çadırımı kurabilirdim. Kulübenin üstündeki yazıyı telefonumdaki tercüme uygulamasına yazınca buranın kışın yol kapanınca kullanılan bir sığınma evi ve Tuz kayası tepesi olduğunu öğrendim.


İçerinin nasıl olduğuna fotoğraflardan siz karar verin. Banyo yapmak, çamaşırları yıkamak, şarj gibi ihtiyaçlarımı karşıladıktan sonra güzel bir yemeği bir demlik çay keyfi ile devam ettirip üstüne rahat bir uyku çektim. Kapalı bir yerde kaldığım zaman yıkadığım çamaşırlar sabaha kurumuş oluyordu. Norveç'de bu tür kulübelerde, feribot bekleme istasyonlarında hatta yol kenarındaki mola yerlerinde bile daima sıcak su var. Bu arada kışın yolda mahsur kalanlar duvarlara adını yazmışlardı ve bir tanesi de Türk ismiydi. Kendisini facebookdan bulup mesaj gönderdim hemen cevap yazdı. Ümit Kırdil, Copenhag'da yaşıyor. Bisiklet camiasında bir sürü ortak arkadaşımız varmış. Kışın kardan dolayı burada köpeği ile 3 gün mahsur kalmış. Kim bilir belki bir gün bir yerlerde bir araya geliriz. İyi ki bu kulübede yatmışım gece ısı 3 dereceye düşünce elektrikli radyatörü açtım.
   Bu yolu kullanmak isteme sebebim Kuzey kutup dairesi noktasından geçiyor olmasıydı, nitekim sabah 10 km sürdükten sonra ARCTIC CIRCLE'a geldim.
Park yeri karavan doluydu. Burası kuzey kutup dairesinin başlangıç noktası olarak çok önemli ve kışın kuzey ışıkları en iyi buralardan izleniyormuş .
Yolun bundan sonraki kısmı oldukça keyifliydi. Sürekli iniş vardı ve giderek hem ormanlık alan çoğaldı hem de hava ısındı ama yağmur başladı. Akşam üstü Rognan'ın girişinde karavan park yerinde yarı kapalı sundurmaya yerleştim çünkü yağmur gece boyunca devam edecekti.
Sabah kalktığımda yağmur hala yağıyordu akşama kadar da kesilmedi. Akşam üstü Bodo'ya varınca yağmur artık umurumda değildi çünkü yine oda kiralamıştım. Üstelik bu defa ev sahibim Özge ile Peter'di. Özge Ankara Batıkent'ten. Bodo'ya yerleşmiş Peter ile evlenmiş fazla olan odalarını kiraya veriyorlar. Ev sahibi Türk olunca yeme içme de sınırsız oldu.
Yatağın üstünde havlu ve göz bandı var. Hiç gece olmuyor ya.


Bu arada Norveç'de eve kesinlikle ayakkabı ile giremiyorsunuz. Bu konuda çok hassaslar. Bir de evlerde her türlü elektrikli mutfak cihazı olmasına rağmen çamaşır makinesi yok. Binaların bodrum veya giriş katında bir kaç tane ortak çamaşır ve kurutma makinası var. Ev sahibinden aldığınız ufak aletle çalışıyor. Makineye telefon numaranızı yazıyorsunuz bitince size mesaj atıyor. Akşam 21.00 ile sabah 08.00 arasında makinelerin kendi kendine elektriği kesiliyor sebebi yakınında oturan dairelerin sesten rahatsız olmaması.

Bugün yağmur kesilmiş akşama kadar Bodo'yu gezeceğim akşam feribotla Moskenes'e yani Lofoten adaları bölgesine geçeceğim. Bu arada Trondheim'deki bisikletçinin arkadaşına gidip yeni jantın oturabileceği ihtimaline karşı kontrol ve akord yaptıracağım. Bisikletçi bunların dışında bisikletime komple bakım yaptı para almadığı gibi bir de pizza ısmarladı.
Feribot çok rahat ve konforluydu sabah 06.00 da Moskenes'e yanaştığında yine yağmur karşıladı beni. Lofoten, yüzlerce irili ufaklı adalardan oluşan bölgenin genel adı ve Norveç'e gelince mutlaka görülmesi gereken bir yer. Hepsi bir birine ya tünelle ya da köprüyle bağlı, evler her zamanki gibi tüm bölgeye serpiştirilmiş. Köprüler, altından gemilerin geçebilmesi için çok yüksek yapılmış, denizin altından geçen tüneller de 6-7 km uzunluğunda ve önce aşağı iniyor sonra yukarı çıkıyor.
Bu köprülerden en ünlüsü Eğri Köprü. Aslında eğri falan değil fakat giriş ve çıkış bağlantı yolundaki keskin virajlar burada bir göz aldanmasına sebep oluyor ama mimarı çizerken bunu bilerek öyle çizmiş ki sonunda harika bir eser çıkmış ortaya. Lofoten bölgesindeki tünel ve köprülerin bisiklet için pek sevimli olduklarını söyleyemeyeceğim.Tünel ve köprülerin çok inişli ve çıkışlı olması ve köprü üstündeki çok kuvvetli yan rüzgarlar bisikletçiler için olumsuz bir faktördür.


Lofoten adalarında ilk gün tepenin üstünde mola yerinde ikinci gün bir marinada kapalı yerde konakladım. Her ikisinde de duş imkanı vardı. Hatta marinada wifi bile vardı.
   Güne yağmurla başladım, kapalı yerde yattığım için her şeyim kuruydu. Ancak üstümdeki bulut sağ tarafım ve arkam açık hatta güneşli olmasına rağmen akşama kadar beni bırakmadı ve ince ince yağdı. Bjerkvik'deki campingde bitişiğimdeki karavan sahibi Fransız çift Alanya'ya gitmişliği olunca sohbetimiz karşılıklı ikramlarla geç saate kadar devam etti.
 Sabah kahvaltı davetlerine katıldım.
   Bardefus'da konaklamayı düşünüyordum ama 15 km kala mola için durduğum Golf kulübündekilerle sohbet ederken rotamı öğrenince hoşlarına gitmiş olmalı ki burada da kalabileceğimi  hatta mutfak dahil her şeyi kullanabileceğimi söylediler. Wifi dahil her türlü imkan olunca neden olmasın? Bisikletin ayrı bir sihri var. Nereye gidersem diğer seyyahlara göre daha ilgi çekiyor ve herkes bir şeyler yapmaya yardımcı olmaya çalışıyor. Özellikle bu turda rotamın uzunluğunu duyan herkes bana çok fazla ilgi gösterdi ve çok yardımcı oldu.
   Norveç'liler misafirperverlikleri ve sıcak kanlılıkları ile tıpkı bizim Karadeniz insanımıza benziyor. Belki ikisi de çok balık yediği içindir. Norveç deyince aklımıza hemen somon gelir. Norveç mutfağının vaz geçilmezi de somon. Ancak somonu genellikle yakalamıyor balık çiftliklerinde yetiştiriyorlar ama bizim çiftlikler gibi değil onlarınki. Açık denizlerde ferah havuzlarda doğal yemlerle yetişir ve ülkenin önemli döviz kaynağıdır. Kendileri daha ziyade nehirlerin veya fiyortların soğuk sularından olta ile tuttukları somonları çok fazla pişirmeden yarı pişmiş veya çiğ  yerler. Bir de leblebi çekirdek gibi karides ve yengeç yiyorlar. Marketlerde balık reyonları bir baştan bir başa uzanıyor.
   Bardefus'u geçtikten sonra yolun kenarındaki mola yerinde ''SAMİ hediyelik eşya'' yazısı dikkatimi çekti .

Bizimle bir ilgisi olabileceğini düşündüm ama yanılmışım. Norveç ve Finlandiya'nın kuzey bölgelerinde Laponya'da yaşayan bir kızılderili topluluğunun adıymış Sami. Onlar da Batı Asya'dan göç etmişler zamanında. Geyik besiciliği ve hediyelik eşya imalat ve satışı ile geçiniyorlar. Çadırlarda ve karavanlarda yaşıyorlar.
Nordkjasbotn'dan Tromso'ya geldim. İtalyan Davide'nin evinde kaldım. Kendisi bir restoranın şefi olunca yaptığı İtalyan yemeklerinin lezzetini anlatmama gerek var mı sizce?
Tromso'dan Breivikeidet'e gelip feribotla Svensby'e geçtim oradan  Lyngeidet'e gelip buradan da feribotla Olderdalen'e geçtim. Daha kısa olduğu için Tromso - Olderdalen arasında herkes bu yolu kullanıyor. Zorlu bir dağ geçişi daha vardı önümde. 400m rakımlı Kvanangsfjellet tepesi.
Aslında 400m fazla değil ama çıkışı da inişi de çok dik olduğu için biraz yorucu.Yukarıya çıktıkça etrafınız kar oluyor sis de cabası ama Norveç'de eriyen karların sularının oluşturduğu ırmaklar içinde suyu en lezzetli olanlar buradaydı.
Yaptığım çayın tadı hala damağımda. Bu tür dağ geçişlerinde tek sıkıntı havanın yukarılarda soğuması nedeniyle sık sık kıyafetinizi değiştirmeniz.
Alta'da hiç oyalanmadan Skaida, Olderfjord'den çok hızlı bir şekilde geçip 2 günde Honningsvag'a vardım. Bu yolun üzerinde Skarvbergettunnelen ( 3 km)ve Nordkapptunnellen ( Denizin altından geçiyor ve 7 km ) iki zorlu ve tehlikeli tünel var. Diğer tünellerde iki tarafta 50-60 cm genişliğinde kaldırım bulunuyordu, çok dikkatli ve yavaş sürerek buradan geçebiliyorsunuz. Çantalarınızı yandaki duvara değdirmemeniz gerekiyor yoksa dengenizi kaybedip yola düşebilirsiniz, ben bir defa zor kurtuldum yere düşmekten. Bazı tünellerin alternatifi olmayınca girmek zorunda kalıyorsunuz özellikle denizin altından geçenlere. Honningsvag' gelmeden önceki iki uzun tünelin biri denizin altından geçiyor ( 7 km- bisikletle 1 saate kadar sürüyor ) ve kaldırım bölümü taşlı ve topraklı dolayısıyla siz oradan yürüyorsunuz bisikleti de yoldan iterek götürüyorsunuz. Bu yüzden dönüşte Alta'ya kadar otobüsle geldim.
   Şimdi Norveç seyahatimin en zor bölümüne geldik. Daha önce resmen donduğum ve 3 saatte kendime gelebildiğim Norveç'in yaz kayak merkezi olan Sognefjellet tepesi bile hafif kaldı. Arkanıza güzelce yaslanın esas macera başlıyor. Honningsvag'dan sonra Nordkapp sadece 35 km. Saatime baktım 15.00. Hava zaten kararmıyor rahat rahat giderim. Keşke Honningsvag'da yatıp iyice dinlenip bir gün sonra devam etseymişim, ne de olsa yol yorgunluğu da var.
Yol önce düz başlıyor sonra % 9 luk rampa ile devam ediyor. Son 6.5 km de sis bulutunun içine giriyorsunuz ve kuvvetli karşı rüzgar sizi frenliyor. Bu rüzgar kuzeyden kutuplardan geldiği için soğuk içinize kadar işliyor. İçimde termal içlik + Tshirt + polar mont + eksi 15 Kolombiya mont ( daha ne olsun ben bu kıyafeti kışın en soğuk havada Türkiye'de giymedim) bile yetersiz kalıyor özellikle son 1.5 km'de. Hatta karşı rüzgar öyle kuvvetli ki 36 lı rubleye rağmen süremiyor inip yürümek zorunda kalıyorum. Bisikleti de gidondan itemiyor bir elimle gidonu tutuyor diğer elimle seleden çekiyorum. Bir ara geri dönmeyi düşündüm fakat önümde kalan mesafe daha azdı. Titremeye başlayınca Hipotermiye ( vücut sıcaklığının 35 derecenin altına düşmesi sonucunda kas ve beyinsel işlevin bozulması, şuur kaybı ile artık peşine neler gelirse ) düşmemek için kendime sürekli sorular sorup zihnimi açık tutarak devam ettim. Biz bisikletçilerde vücut sürekli hareket halinde olduğu için  hipotermiye girdiğinizi fark etmiyorsunuz. Son 500 m'de bilet gişesine gelince biraz moralim düzeldi. Bisikletliler hariç herkesten 240 NOK. ücret alınıyor. Az ileride ana binaya girerken bisikleti nereye bıraktığımın farkında değildim. Dışarıdaki bisiklet parkı yerine binanın içine kadar sokduğumu sonradan yanına gittiğimde farkettim. Üzerinde ''lütfen danışmaya geliniz '' diye çok kibar bir not vardı.( Dip not: Norveç'de bisikletinizi rast gele her yere bırakamıyorsunuz araçlar gibi bisikletlerin de park yerleri var ). Üstümdekileri çıkartıp banka uzandım. Danışmadaki bayanın '' yardım istermisiniz ? ''  sorusuna '' biraz dinleneyim sonra '' diye cevap verdim. Yarım saat kadar yattığımı tahmin ediyorum. Cam kenarındaki kafeden büyük bardakla çay istedim. Kıyafetimden beni motorcu zannetmiş Oslo'dan bisikletle geldiğimi duyunca çok şaşırdı ve çayın ikramı olduğunu söyledi. Bir masaya oturdum tam çayımı içecektim tekrar yanıma geldi ve '' kasanın yanında bunu unutmuşsunuz , bu arada çayın bitince tekrar vereceğim  '' diyerek masaya bir tabak pasta bıraktı. Ne diyeceğimi şaşırdım.
Ana binanın 100-150 m uzağında Nordkapp'ın sembolü olan küre bulunuyor. Tekrar sıkı sıkı giyinip yine kuvvetli rüzgara direnerek kürenin yanına gidip bisikletimle fotoğraf çektirdim. Sis çok yoğun olduğu için arkadaki deniz görünmüyordu.
Arkamdakiler heykel değil gerçek

   Evet başarmıştım.
   Norveç'in bisikletle geçilmesi zor olan tünellerine ve köprülerine rağmen başardım
  Temmuz ayında bile gece 5 ile 10 gündüz 10 ile 15 derece arasında değişen soğuk ve sürekli yağmurlu havasına rağmen başardım.
   Bol rampalı dar yollara, yükseklere çıkınca hemen yanından geçtiğiniz buzullarına rağmen başardım.
   Nordkapp'ın 35 km olan o çok zorlu yoluna ve hava şartlarına rağmen başardım.
   Her iki dizimde, belimde sıkıntılar olmasına ve ileri yaşıma rağmen başardım.
   Evet azmettim, direndim ve başardım.
   Bu zorlu ve maaliyetli turu hiç bir kurum ve şahıstan destek almadan kendi imkanlarımla başardım.
   Sizler de yapabilirsiniz yeter ki çok isteyin ve azmedin.
   Fırtına, soğuk ve sis giderek şiddetini arttırınca dönüşümü 24.00 de hareket edecek son otobüsle yapmaya karar verdim. Zaten üzerime bir rahatlama gelmişti zor bitmiş artık kolay kısmına gelmiştim. Turun bundan sonrası keyif bölümü olacaktı. Kendime her türlü ödülü verebilir şımartabilirdim çünkü hak etmiştim. Bisikletime ve bedenime '' Ne isterseniz isteyin yapacağım çünkü ikiniz de bu ödüle layıksınız '' dedim otobüse doğru gururla ilerlerken. Rüzgar o kadar kuvvetliydi ki durduğu yerde koskoca otobüsü beşik gibi sallıyordu. Bisikletimi üzerindeki çantaları çıkartmadan olduğu gibi yerleştirdik otobüsün bagajına. Benden sonra gelen iki Fransız turcunun bisikletlerini de aynı şekilde yerleştirdi şoför. Türkiye'de bizi her defasında çok uğraştıran otobüs firmaları ile bu konuyu tekrar konuşmak lazım sanıyorum.
   İki Fransız bisikletçi ile Honningsvag' a varıp Shell istasyonunun arkasına çadırları kurduğumuzda ( bu bölgede campingler çok pahalı otellerin yanına bile yanaşılmıyor bu yüzden kamp yerini önceden tesbit etmiştim)saat 02.00 olmuştu.
   24 saat açık olan Shell istasyolarının yanına kamp kurmanın avantajı WC ve su imkanının yanında wifi hizmetinden yararlanmak ve görevliye akşamdan teslim ettiğiniz powerbankınızı sabah dolu olarak geri almak. Ayrıca tüm İskandinav ülkelerinde shop'u olan istasyonlarda bu hizmetlerden yararlanabiliyorsunuz.
Geç yattığım ve Alta otobüsü 14.00 de olduğu için 11'e kadar uyuyarak bir gün önceki korkunç günün yorgunluğunu attım. Alta'da da yine Shell istasyonunun karşısındaki parka çadırımı kurdum, Fransız gençlerle beraber.Yolun bundan sonrası kısmen daha rahat  olduğu için artık otobüse binmeyeceğim aynı gelişte olduğu gibi ama daha ağır tempoda devam edeceğim . Öğleye kadar Alta'yı gezdim 45 km sürüp Laponların dükkan ve çadırlarının yanına çadırımı kurdum.Yemekten sonra ikram ettikleri kendilerine has kahve eşliğinde birbirimiz hakkında bilgi sahibi olduk. Sonraki günlerde yine 400m rakımlı ama zorlu çıkışı olan Kvanangsfjellet tepesi, Djupvik köyünü geçerek
DJUPVİK FERİBOT SALONUNDA KONAKLAMA

Olderdalin'e geldim.Olderdalin'in karşı sahili çok yakın ancak yol içeriye doğru 20 km uzanan fiyordu dolaştığı için 43 km sürmek zorundasınız ki bu size 3 saat kaybettiriyor umarım ileride buraya da bir feribot koyarlar ya da tünel yaparlar. Akşam üstü, Nordkapp'a  giderken geride kaldığı için görmediğim Skibotn'da campinge yerleştim.Yarın 45 km sonra Finlandiya'ya gireceğim.

Yorumlar

  1. Kaya abi
    İşte azmin zaferi bu
    Kutlarım Üstat !
    Üstat nitelemesi her kişiye denilmez ama bunu sonuna kadar hakediyorsun ...

    YanıtlaSil
  2. harika bir tur olmuş...anlatım, detaylar da harika...son 35 km biraz şansızlığınız olmuş...başka bisikletçilerin videolarına baktım mayıs ayında açık bir havada ulaştılar Nordcap a... neyse böylece daha zorunu başarmış oldunuz...

    YanıtlaSil
  3. Kaya Abim bir solukta okudum. Muhteşem bir şeye imza attın. Bu kış kamp ateşi başında seni çok dinleyeceğiz. ;)

    YanıtlaSil
  4. Diğer arkadaşlar gibi bu zorlu ama bir o kadarda keyifli yolculuğunuzu zevkle bir çırpıda okudum.Tebrikler.

    YanıtlaSil
  5. Harika turu güzel kelimelerle anlatman bisikletle olduğu kadar kalemin de yol görmüş gibi. Teşekkürler...

    YanıtlaSil
  6. Tebrik ediyorum bir cirpida heyecanla sanki ben oradaymisim gibi soluksuz okudum.imkansiz birsey yoktur az istemek vardir siz cok istemis ve zor olani basarmissiniz harkikasiniz.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BURDUR-GÖLHİSAR TURU :

ROMANYA-2019 ( TRANSFAGARAŞAN YOLU )

YUNANİSTAN TURU: