İSKANDİNAVYA TURU= 2NCİ BÖLÜM - FİNLANDİYA & İSVEÇ

BAŞLARKEN:
İSKANDİNAV YARIM ADASI TURUMU ÇOK UZUN OLDUĞU İÇİN NORVEÇ ve FİNLANDİYA & İSVEÇ OLARAK 2 AYRI BAŞLIK ALTINDA YAZDIM. BU BÖLÜM SADECE FİNLANDİYA VE İSVEÇ'E  AİTTİR.
Norveç'de deniz kenarından ayrılarak, sanki insanı alıştırmak istermiş gibi, önce ufak ufak başlayıp giderek sertleşen rampalı yolda ilerliyorum. Galggojohka köyünden az sonra Finlandiya sınırına geldim, tabii bizim bildiğimiz şekilde bir sınır falan yok ortada, sadece yol kenarında küçük bir tabela gözünüze ilişiyor, o da usulden konmuş gibi. Güzel haber rampaların bitmiş olması, artık Stockholm'e kadar yol genellikle düz sayılır. Norveç ne kadar dağlık ise İsveç de o kadar düz bir arazi yapısına sahip, ara ara ufak tepecikler var.
Finlandiya'nın kuzey bölgesi genellikle nehirler, göller kısmen de bataklıklarla kaplı. Doğaya müdahale etmemek ve dengesini bozmamak amacıyla ilaçlama yapılmadığı için sivrisinekler ortada rahatça cirit atıyor. Normalde bu düşük derecelerde sinek olmaması gerekiyor diye düşünüyor insan ama onlar da iklime göre değişime uğramış. Norveç'de beni uyardıkları zaman '' ne kadar olabilir ki sivrisinek bizde de var burası medeni bir ülke, nasıl olsa bir çözüm bulmuşlardır '' diye düşünmüş fazla tedbir almamıştım. Sadece gelmeden önce yüzümü korumak için gelin duvağına benzeyen bir tül yaptırmıştım. İlk molada etrafımı binlercesi sarıp yemek bile yiyemeyince önüme çıkan marketten derhal bir adet roll-on sinek ilacı aldım. Roll-on olmasının özelliği yüzünüze de sürebiliyorsunuz. İlacı sürünce cildinize konmuyorlar ama 20-25 cm mesafede resmen bulut halinde dolanmaya devam ediyorlar. Burada yaşayanlar benim kadar etkilenmiyorlardı bir anlam verememiştim. Sonra anladım sebebini. Hem aldığım ilaç bir kaç kullanımdan sonra cildinizde kalıcı hale geliyordu hem de serin iklim nedeniyle az terlediğiniz için sinekleri cezbedecek kokular yaymıyordunuz etrafa. Sinekler yüzünden çadır kurma ve toplamada rekorlar kırıyor, kahvaltı ve yemekleri de genellikle kapalı yerlerde yiyordum. Ancak ilacı sürmeye başladıktan bir gün sonra sinekler beni de eskisi kadar rahatsız etmemeye başladılar hatta daha enteresan bir şey oldu Türkiye'ye döndükten sonra çevremdeki insanları ısıran sivrisinekler artık bana hiç dokunmuyorlardı.
   Bir diğer sorun da at sinekleri idi. Yerleşim yerleri arasındaki yollarda bisikletle giderken yanınıza gelip her hangi bir yere ( size , çantalarınıza veya bisikletinize ) konuyor hatta adeta yapışıyorlar. 25km hıza kadar size yetişebiliyorlar, ancak 30'a çıkarsanız geride kalıyorlar. Yüklü bisikletle 30 km hıza ancak rampa aşağı ulaşabiliyorsunuz. Finlandiya'da yollar genelde düz dolayısıyla at sineğinden kaçamıyorsunuz. Neyse ki  konuyor ama sizi ısırmıyor ya da zarar vermiyorlar yani kalplerinde bir kötülük yok, sadece yol arkadaşlığı yapmak istiyorlar. Bisikletçilerin terli olmaları sinekler için ayrıca cazibe kaynağı. Önümde, yeni arkadaşlarımla beraber yolculuk yapacağımız 600 kmlik yolumuz vardı. Deniz kenarına ulaşınca kendileriyle vedalaşabileceğim. 
   Yoldaki hayvanlar sadece cana yakın sinekler, sevimli sincaplar ve çekingen tilkiler değildi daha sevimli bir cins daha vardı. Geyikler, evet Rein ( Ren ) geyikleri. Norveç'de de gördüm ama burada hem sayıları daha fazla hem de daha evciller. Ana yollarda geziyor arabalar geçerken yanlarına gidiyorlar hatta duran araçların camından verilenlerle beslenmeye alışmışlar. Bisiklet hareket halinde ise kaçıyorlar ama durup inerseniz yine yanınıza gelmeye çekiniyorlar ama en azından kaçmıyorlar. Finlandiya'nın özellikle kuzey bölgesinde o kadar çok gördüm ki. Bu arada 2 ay boyunca gerek Norveç'de gerekse Finlandiya ve İsveç'de çok az sayıda kedi gördüm. Hepsi de ya pencerede ya da evin bahçesindeydi. Köpeklerin de tamamı ya bahçede bağlı ya da sahibinin yanında ama mutlaka tasmalıydı. Bahçedeki köpeklerin hiç biri önünden geçerken bana doğru hamle yapmadı hatta havlamadı bile. Bizde sık sık karşılaştığımız bir manzara da iki kişi köpek gezdirirken hayvanlarının birbirine yaklaşmasına ve oynamasına izin verirler oysa ki burada karşılaştığım insanlar bunun hayvan terbiyesi ve bir takım hastalıklar açısından sakıncalı olduğunu söylediler ve asla böyle bir şeye izin vermiyorlardı. Bir gün ıssız bir yolda karşıdan hayal meyal gelen 5-6 kişilik grubun yaklaşınca 5 tane iri doberman ve onları gezmeye çıkartmış ufak tefek bir bayan olduğunu görünce siz de olsanız benim gibi düşünürdünüz. Bu hanımın 5 azman dobermanı zaptetmesi mümkün değildi ve hayvanlar durup gözlerini bana diktiler. Ben de durdum bisikletten indim. Çekindiğimi fark eden hanım köpeklere kendi dilinde tek kelimelik bir talimat verdi. 5 doberman derhal yüzlerini ormana çevirip bana arkalarını  dönüp oturdular. Yanlarındaki hanım, eliyle bana '' geçin '' diye işaret edince iyi günler dileyerek yanlarından uzaklaşırken inanın bir tanesi bile başını çevirmedi.
   Finlandiya'ya girdikten sonra ilk yerleşim yeri 8 km sonra Kilpisjarvi , 50 km yaptım ve Norveç - Finlandiya geçişi dağlık olduğu için uygun bir yer bulup yerleştim. Bu arada Norveç'de kron yani NOK. kullanırken burada Euro'ya geçtim ama her yerde NOK'da geçerli.
   Özellikle İsveç'deki tüm marketlerde elinizde kalan NOK'ları verebiliyorsunuz ancak üstünü SEK ( İsveç kronu ) olarak alıyorsunuz.Böylece her hangi bir kaybınız olmuyor. Bu arada SEK ve NOK hemen hemen aynı değerdeler her ikisi de 0,43 lira ve dolar ile euro değişse bile genelikle hep aynı kalıyorlar.
Bugün çok enteresan bir çift ile tanıştım ve beraber sürdük. Kaisa & Christoffer LEKA , Finlandiya'lı bir çift. Kano, trekking, rafting gibi bir sürü sporu beraber yapıyorlar. Onlar Finlandiya'nın içerilerine gidecekleri için facebooktan birbirimizi ekleyip ayrıldık.
   Bothnian körfezine kadar olan rotam İsveç ile Finlandiya arasında sınır olan Könkamaalven nehrini takip ediyor. İlerideki günlerde İsveç'de yeterince pedallayacağım için denize kadar Finlandiya tarafında kalmayı tercih ettim. AB ülkelerinde sınırlar sembolik olduğu için ara ara değişiklik olsun diye veya market için İsveç'e de geçtim.
Nehir kenarında azalan sivri sinekler göl ve ufak ırmakların kenarlarında çoğalıyor ve huzursuz ediyor. Bu yüzden denize kadar biraz hızlanmaya karar verdim. Gerçekten de denize yaklaştıkça sayıları bayağı azaldı ama at sinekleri yerini arılara bıraktı.
Kaaresuvanto' ya girerken bayrağımı görüp geri dönen Hülya ve Hans çifti yanıma gelip beni durdurdu. Almanya'da yaşıyor ve ilk defa Tromso'ya  gidiyorlarmış. İtalyan Davide'nın evini önerdim ve yolda görecekleri yerleri anlattım onlar da bana gideceğim rota hakkında bilgi verdiler. Öğle yemeğimi Sonkamuotka'da Laponların çadırında akşam da Muonio kasabasında X marketin hazır yemek reyonundan yedim.
Bir sonraki gün pazar olunca 2 günlük malzeme alıyorum çünkü marketler dahil her yer kapalı oluyor. Pazar ve Pazartesi günü Sieppijarvi ve  Pello kasabalarını da geride bıraktım ve bir sonraki gün nihayet denize ulaştım. Deniz kenarında bir kaç köprüyle bir birinden ayrılan Tornio ( Finlandiya kasabası) ve Haparanda ( İsveç kasabası ) aslında bir şehrin iki yakası gibi. İkisi de çok güzel ama aralarında tatlı bir rekabet var. Bulamadığınız bir malı bir dükkana sorunca sadece kendi tarafındaki yerleri söylüyor diğer kasabayı sorarsanız '' orayı bilmiyorum '' cevabını alıyorsunuz. Tornio'dan Finlandiya tarafına doğru 16 km mesafede Kemi bölgesinde ( tamamen tek katlı evlerden oluşan yeşillikler içinde kaybolmuş muhteşem bir semt ) oda kiraladım.
MARKO ve SATO'nun evi.

Sahibi olan Marko genç bir profesyonel sporcu. Kendisi başka şehre müsabakaya gittiği için ev ile annesi Sato ve arkadaşı Ukrayna'lı Leonid ilgileniyor. Leonid  üniversite de okuyor ve aynı evde kalıyor. Mezun olunca  ülkesine dönmeye pek niyeti yok. Benden bir kaç saat sonra orta yaşlı bir karı koca da diğer odaya yerleştiler. Her ikisi de Sami olunca gece boyunca sohbetimizin ana konusu Laponlardı. İki kere Türkiye'ye  (Alanya ve Antalya'ya ) gelmişler, çok beğenmişler ama esnafın ısrarcı tavrından çok rahatsız olduklarını üzülerek dile getirdiler.Yaptığım araştırmada Laponların Orta Asya'dan Urallara oradan da bugünkü Laponya'ya geldiklerini gösteriyordu. Türkiye'de zaman zaman duyduğumuz hatta Cem Yılmaz'ın filminde de kullandığı ' kızılderililerin ataları da Türk idi ' sözü aklıma geldi. Bunu aynı evde kaldığımız Sami karı kocaya söyleyince onlarda da böyle bir söylentinin dolaştığı her iki toplum Orta Asya kökenli olduğu için de mümkün olabileceğini duymak beni çok şaşırttı. Hatta Alanya'da buna benzer sohbetleri olmuş.
Sato'nun damarlarında kesin Türk kanı dolaşıyor. Kendine de söyledim çok hoşuna gitti. Ne zaman eve girsem masaya oturtup zorla yemek yediriyordu. Sabah daha odamdan banyoya geçerken '' çayını koyuyorum haydi '' diyordu. Masaya oturunca ne var ne yoksa hepsinden yemeden kalkma şansınız hiç yok. Bu arada masadakilerin pek çoğu ya bahçesinden ya da kendi yaptığı şeyler. 2 gün kaldım kesin kilo almışımdır. Muhteşem bir ev sahibiydi tekrar yolum düşerse mutlaka yine orada kalırım. Evden çıkarken akşama ne yemek istediğimi soruyor fark etmez cevabına da çok kızıyordu. Tüm kirli çamaşırlarımı yıkadı ve ütüledi .
   2 gün boyunca çok iyi dinlendim üstüme bir tembellik çökmüştü. 35 km pedallayıp deniz kenarındaki campinge yerleştim. Nordkapp'a normal programımdan 8 gün önce vardığım için fazla fazla zamanım vardı, bu yüzden ara sıra kaytarabilirdim.
Denize girdim balık tutan yaşlı çiftle geç saate kadar hem balık tuttuk hem sohbet ettik.
   Artık bundan böyle sadece İsveç tarafında yola devam edeceğim. Stockholm'e kadar olan yolun tamamı deniz kenarını takip ediyor. Ana yollar zaman zaman iç kesimlere doğru devam ediyor daha da önemlisi emniyet şeridi sadece 25-30 cm genişliğinde ve hemen sonrasında düşük banket var. Araçlar bisiklete karşı çok saygılı ve korumacı ancak yanınızdan çok hızlı geçtikleri için tehlikeli oluyor özellikle TIR ların oluşturduğu anafor dengenizi bozuyor. Ara yollar ise bazen uzun olmasına rağmen genellikle çok sakin, tenha ve orman, deniz vs. manzaralı olduğu için onları tercih ediyorum. Karşıdan gelen bisikletçilerle durup sohbet etmek hatta beraber kamp kurmak bile olası.                          Bu arada Norveç'in soğuk ve bol yağışlı havası yerini, yok denecek kadar az yağmura ve daha sıcak bir havaya terk etmeye başladı, güneye doğru indikçe. Deniz kenarında hem muhteşem kamp yerleri var hem de çadırı kurup yerleştikten sonra buz gibi deniz banyosu tüm yorgunluğunuzu anında alıyor.
   Norveç'de takip ettiğim rota oldukça zorluydu, bu yüzden çok tecrübeli olmayan ve çok iyi bisiklet kullanamayan özellikle soğuğu sevmeyen arkadaşlarıma kesinlikle tavsiye etmiyorum. Ancak İsveç'in Stockholm ile Haparanda arasındaki bölümü tüm arkadaşlarıma özellikle yurt içinde tek başına tura çıkmaya, çok haklı olarak çekinen, bayan arkadaşlara kesinlikle tavsiye ediyorum. Gerçekten rahat, keyifli ve çok kolay bir rota. Gerek yollar gerekse doğa görülmeye değer. İstanbul-Stockholm uçak bileti de inanılmaz ucuz.
   Bir sonraki gün Kalix kasabasına geldim. Kalix ufak ama çok güzel ve zenginlerin yeri. Yollar ve kaldırımlar çok farklı taşlarla kaplı. Çok fazla sayıda klasik Amerikan arabası var. İnsanlar çok şık kıyafetlerle fabrikadan çıkmış kadar iyi durumda restore edilmiş olan klasik, genellikle üstü açık arabalarla ağır ağır piyasa yapıyorlar. Binaların ve dükkanların dış kaplamaları da çok değişik. Şehirin tam ortasında deniz kenarında büyük bir kamping var ve ücretsiz.
Normal kampinglerde olan her şey (Wifi,mutfak,WC, banyo,çamaşırhane, karavan atık yeri ) burada da mevcut üstelik pırıl pırıl tertemiz. Tabiki böyle olmasında en büyük rolü kullanan insanların saygısı oynuyor.

Kampın girişinde ki tabelada sponsor olan firmaların isimleri yazıyor.
Bir sonraki durağım Lulea. Burası oldukça büyük ve hareketli. Geniş ve kalabalık caddeleri güzel dükkanları ve alışveriş merkezleri var. Lulea çok hoşuma gitti bu nedenle 1 gün daha kaldım.
   İsveç köftesi gibi hamburger de çok değişik burada. Max burger , Sibylla , Big burger, Hesburger gibi yerel firmalar var. Bizim alıştığımız hamburgerlerin en az iki katı büyüklüğünde ama gerçekten çok lezzetli. İçecek için verdikleri bardakla meşrubat standından sınırsız olarak faydalanabiliyorsunuz. Klasik amerikan arabası merakı burada da var. Lulea'nın diğer liman şehirlerinden farkı çok büyük turist gemilerini ağırlaması.
   Norveç'de fotoğraf makinemi şarj ederken yere düşürdüm. Makinemin her yeri çalışmaya devam etti sadece şarj edemiyordum. Buraya kadar idare ettim ve çarşıda Nikon mağazasına gidip gösterdim. Tamirinin zaman alacağını, bataryasını dışarıda şarj eden cihaz ile sorunumun hallolacağını söylediler. Her şeyde olduğu gibi bu da çok pahalıydı, alamayacağımı söyleyince '' bir dakika '' dedi ve kutusundan çıkartıp pilimi şarj cihazına bağladı. 2 saat sonra gidip pilimi dolu olarak aldım ve hiç bir ücret ödemedim. Çok şaşırdım.
   Pitea kasabasını geçtikten sonra deniz ile birleşen nehrin üstündeki köprünün tam ortasındayken  siren çalmaya başladı. Çok şaşırdım çünkü ne Norveç'de ne de İsveç'de hiç siren sesi duymadım. Polis arabası ve ambulansların tepe lambasını yakması yeterli oluyormuş. Meğerse köprü açılıyor ve altından gemi geçiyormuş.

Tüm araçlar tek sıra halinde bir birine saygılı bir şekilde durdu ben de bu görüntüyü kaydetmek için bisikletimi emniyetli bir yere bırakıp kameramı hazırladım. Kereste yüklü oldukça büyük bir gemi ağır ağır altımızdan geçip gitti. Akşam üstü başlayan sağanak yağmurda sürmeye devam ederek Skelleftea'ya geldim. Takip eden günlerde Lövanger'de konaklayarak Umea'ya ulaştım. Burası da büyük sayılacak şehirlerden olduğu için yine 2 günlüğüne oda kiralamıştım. 2 gün boyunca rahat rahat şehri gezdim geç saate kadar yatak keyfi yaptım lezzetli İsveç yemeklerini tattım. Bu tür keyifli molaları takip eden gün canım fazla yol yapmak istemiyor. Sanıyorum biraz da Norveç'deki çok zorlu yolculuğun da yorgunluğu çıkıyor. Vaktim de bol olduğu için ben de fazla umursamıyorum çünkü finale sadece 700 km kalmıştı ve daha 16 günüm vardı.Son 3 günü Stockholm'e ayırmama rağmen hala 12 gün kalıyordu.
   Nordmaling köyünü geçerken dünyaca ünlü olan Brooks selemin gerdirme vidası kırılınca selem takma dişleri çıkmış yaşlıların ağız görüntüsüne döndü. Geçiçi bir çözüm ile yakında bisikletçi olmadığı için en yakın oto tamircisine kadar gittim. Oradan aldığım civata somun ve kullanmama izin verdiği anahtar takımları ile beni memlekete getirecek kadar tamir ettim.
Ertesi gün akşam üstü vardığım Harnösand kasabasında gittiğim bisikletçi yaptığım tamiratı pek beğendi ve daha uzun süre bu şekilde kullanabileceğimi söyledi. Harnösand'a gelirken yolda Höga Kusten köprüsünden geçtim. Höga değişik kıyı şeridi kayalık yapısı, gölleri, nehirleri ve ormanları ile bu bölgenin çok popüler bir turistik yeri.
Höga Kusten köprüsü de 2.7 km uzunluğu ve 80 m yüksekliği ile çok kuvvetli karşı ve yan rüzgarı yüzünden bisikletle geçişi oldukça zor olan tıpkı bizim boğaziçi köprüsüne benzeyen bir köprü.
   Bir sonraki mola yerlerim de en az öncekiler kadar güzel olan Sundsvall, Sörfjarden, Hudiksvall, Söderhamn, Sandtrappan , Gavle, Alvkarleby , Östhammar, Rimbo dan geçip 17 Ağustos öğleden sonra Stockholm'e ulaştım.
   Sörfjarden'de deniz kenarına çadır kurdum. Soyunma kabinlerinde üstümü değiştirip buz gibi denizde kendime gelip çadırımın yanındaki ahşap masada akşam yemeğimi yedim.
Sabah her zamanki gibi 6 da kalkıp sahilde yürüyünce upuzun kumsalı ve gerisinde çam ormanının içine serpiştirilmiş ahşap villaları görünce daha bir hayran oldum buraya. Köpeğini gezdiren bir hanımefendi ile yaptığım sohbette buranın golf kulüpleri ile çok ünlü olduğunu öğrendim. Hakikaten toparlanıp yola çıkınca gördüğüm bir birinden güzel ve çok büyük golf sahalarının her biri farklı kulüplere aitti.
   Hudiksvall'a yaklaşırken mola verdiğim bir kafede yanıma gelen yaşıtım olan bey, sohbetimizden sonra oldukça pahalı full karbon yol bisikleti ile bana eşlik etti. Yine deniz kenarına çadırımı kurup yerleştikten sonra akşam gelip yemeğe götürdü.
   Söderhamn girişinde mola verdiğim benzin istasyonunun kafesinde görevli bayan yol hikayemi duyunca kahve ve tatlı keklerden ikram etti. Şehir merkezinde kanal kenarında kalmayı planladığım park yerinde panayır kurulmuştu.
Aslında yine de çadırımı kuracağım yer vardı ama lunaparktaki oyuncakların ve müziğin sesinden dolayı rahatsız olacağım için yakındaki campinge gittim. Danışmadaki görevli buranın yatlar ve karavanlar için olduğunu ama istersen danışmanın hemen yanındaki yeşil alana ücretsiz olarak çadırımı kurabileceğimi söyledi. Şansımı biraz daha zorlayınca mutfak, duş hatta çamaşır ve kurutma makinesi de kullanmama izin verdi, wifi şifresizdi zaten. En çok çamaşır makinesi makbule geçti.
   Çok güzel olduğunu söyledikleri için Abyn'de yolumdan 6,5 km saparak sahilden Sandtrappan'a gelince ne kadar doğru yaptığımı gördüm.  Yine harika bir plaj ve her şeyi olan doğal kamp yeri. Yakınımdaki karavanın sahibi Alman çift ile beraber akşam yemeği ve geç saate kadar sohbet.
   Küçük yerlerin doğal ortamı ve keyfi daha iyi olunca Gavle büyük ve gürültülü geldi. Fazla oyalanmadan yola devam edip Alvkarleby'de nehir kenarına yerleştim. Suyum yeterliydi ama daha rahat hareket edebilmek için hemen arkadaki evin bahçesindeki hanımdan kaplarıma su rica ettim. Memnuniyetle kabul etti bu arada bende beyi ile sohbet ettim. Hikayemi duyunca  beni sabah kahvaltısına davet ettiler. Ben çadırıma dönünce internete girmişler. Türklerin kahvaltısı deyince karşılarına Van kahvaltısı çıkmış tabiki çok şaşırmışlar. Beyi markete gidip beyaz peynir ve siyah zeytin  ( onlar pek yemiyorlar ) almış. Sabah kahvaltıda Van kahvaltısının çok eksterem olduğunu anlatınca çok güldüler. Teşekkür ederek ayrılırken masadaki Berliner ve cup cakeleri çok beğendiğimi söylediğim için paket edip bana verdiler bu arada kendi yaptığı böğürtlen reçelini de çantamın bir kenarına sıkıştırdılar.
   Östhammar'da sahilin sonunda ufak bir yarım ada var. Buraya çok güzel bir gençlik spor kampı yapmışlar ancak henüz açılmamıştı. İzin alarak oraya yerleştim . Tesisin yetkilisi olan aile oradaki evde kalıyordu ve her hangi bir şeye ihtiyacım olursa kapılarını çalabileceğimi söyledi.
   Rimbo kasabası finalden önce son mola yerim oldu. Kasabanın spor komplekslerinin yanına nehrin kenarına çadırımı kurdum. Spor çalışmalarından sonra yanıma gelen hoca WC ve duşların açık olduğunu ve kullanabileceğimi söyledi. Çadırımın hemen yanında masa olduğunu söylememe sanırım gerek yok artık.
   Stockholm'de oda ayarlama işinde biraz geç kaldığım için merkezde oda kalmamıştı bende şehrin tam ortasındaki campinge yerleştim.

3 gün boyunca rahat rahat şehrin her yerini gezme imkanım oldu. Old town'ın daracık sokakları ve karşı sahilindeki uzun ve yüksek kaya kütlesinin üstüne kurulmuş semt çok hoşuma gitti.

Şehri ikiye bölen nehir kenarında oturuken binaların hiç birinin tarihi yapılardan daha yüksek olmadığını fark ettim. Arlanda havaalanı 45 km uzakta olduğu için bir gün önceden akşamüstü geldim ve alanda yattım. İyi ki böyle yapmışım yoksa diğer türlü çok sıkıntılı olacakmış.
   Dönüşümde her zaman olduğu gibi kızım ve oğlum Sabiha Gökçen'de karşıladılar beni. Yurt dışı turlarımda İstanbul'da hava alanına giderken ve dönüşte daima shuttle hizmetini kullanıyorum. Fiyat olarak hem uygun hemde çok rahat oluyor.
   Uzun zamandır hazırlandığım ve hayaliyle yaşadığım İskandinav yarımadası turumu tamamlamış önemli bir sıkıntı yaşamadan evime dönmüştüm. Turumun başlangıç bölümü ( Norveç ) beklediğimden çok daha zor çıktı. Buna karşılık son bölümü ( İsveç ) ise umduğumdan kolay ve rahattı. Arası olan orta bölümü ( Finlandiya ) ise tam bir adaptasyon gibiydi yani ne zor ne de kolaydı. Bir daha gidermisin diye sorarsanız cevabım Norveç'e hayır ama İsveç'e evet olurdu. Yanlış anlaşılmasın Norveç'e her bakımdan bayıldım doğası muazzam ama bisiklet için şartlar çok ağır.
   İki ay boyunca, huzur dolu, çok sakin, aşırı saygılı insanların arasında tam da istediğim gibi serin bir iklimde, hayatım sonuna kadar unutamayacağım anılarla dolu rüya gibi bir tatil yaptım.
   Her şeye rağmen, asıl güzel olan, geride insanın kendini bekleyen birilerinin olması ve seyahat etmek ne kadar keyifli olsa da sonunda sevdiklerine kavuşmak.
 

Yorumlar

  1. Bu bölümü de bir solukta okudum Kaya Abicim. Gidemesekte seninle pedallamış gibi hissettirdiğin için sana minnettarız... ;)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BURDUR-GÖLHİSAR TURU :

ROMANYA-2019 ( TRANSFAGARAŞAN YOLU )

YUNANİSTAN TURU: