YUNANİSTAN TURU:



Yunanistan turuna 4 grup olarak ayrı zamanlarda başladık. 1'nci grup 6 kişi olarak Edirne'den başlayıp Bulgaristan, Sırbistan, Makedonya'dan Selanik'e geldi. 2'nci grup iki kişi olarak 3'ncü grup da 4 kişi olarak İpsala'dan giriş yapıp Selanik'e geldi. Ben de en son olarak 12 Ekim çarşamba günü İpsala'dan giriş yapıp 4 gün sonra Selanik'te arkadaşlara katıldım.


11.Ekim sabahı İstanbul Seyahat'in otobüsü ile 09.00 da (hiç bir sıkıntı çekmeden bisikletimi yerleştirerek) Ankara'dan ayrılıp akşam saat 19.30 da Keşan'a vardım. Tekirdağ'ı geçtikten sonra şiddetli yağmur başlayınca muavin yanıma gelip "rahat ol abi servis seni merkeze bırakır" dedi. Bisiklet var biliyorsun deyince farketmez demez mi. İnanılır gibi değil ama gerçekten servis bisikletimle beni öğretmen evinin kapısına kadar bıraktı. Gece boyu devam eden yağmur sabaha karşı kesildi.

Sabah 07.00 de çarşıda nefis börekli kahvaltıyı takiben yola çıktım. Bisikletli olmanın avantajı ile İpsala sınır kapısından çok rahat Yunanistan'a giriş yaptım. (Avrupa'da sınır geçişlerinde bisikletimi gören görevliler beni her seferinde hem en öne aldılar hem de hiç uğraştırmadan geçişimi yaptılar.)
Keşan ile İpsala arası 35 km idi ve sınırı geçmeden önce İpsala'da Bim'den tüm ihtiyaçlarımı aldım. Feres'den geçip saat 14.00 de Alexsandrapoli' ye (Dedeağaç) vardım. Tüm dükkanlar Siesta nedeniyle kapalı idi. Şehri gezip bir kafede Frappe (Yunanistan'da çok yaygın, süt, şeker, nescafe ve buz ile yapılıyor) içtim. Henüz erken olduğu için devam ettim Makri ve Mesti'den geçip toplam 130 km yapıp hava kararmaya başlayınca yol kenarındaki Türk benzincinin tavsiyesi ve Türk köyünün (AŞAĞI KÖY- ARSAKİO) kahvecisi Selahattin'in yardımı ile köy odasında (mutfağı, buzdolabı, tv si, wc si olan) konuk oldum.

Soldan sağa Feyiz Hüseyin , Kahveci Selahattin, Molla Efrayim
Önce Selahattin'in nefis ikramları sonra odun sobasının çıtır çıtır sesi eşliğinde harika bir uyku çektim. Sabah 06.30 da kalkıp 07.00 de hareket ettim 10 km sonra Sapes kasabasında kahvaltı yapıp 35 km sonra Komotini'ye (Gümülcine) geldim.








Agia Paraskevi parkı


Çok hareketli ve güzel bir şehir. Önce Cosmote şirketinden telefonuma bir sim kart aldım. İşlemlerimi yapan kız tesadüfen Türk çıkınca  hem kolaylık sağladı hem de telefonumun tüm ayarlarını yaptı. Ödediğim 5 Euro karşılığında aldığım 1.5 GB internet bana tüm tur boyunca kesintisiz hizmet verdi. Hemen her gün ya eşim ya da çocuklarımla görüştüm. Komotini'de Old Temenos-Eski cami, Jewish Monument of Komotini, The Old Market, The Old Courthouse ziyaretlerinden sonra yola devam edip Vistonida gölünün kenarından geçtim.

Xanthi'yi (İskeçe) de gezerek yine hava kararmak üzereyken Nea Karvali'de deniz kenarında Otel Paralia'ya yerleştim. Sıkı bir pazarlıkla gayet lüks bir oda için 25 Euro'ya razı ettim. Akşam yemeği ve sabah kahvaltısı için mutfağındaki ve dolaptaki herşeyi kullanabileceğimi de söyledi ben de hiç itiraz etmedim.

14 Ekim Cuma:

20 km sonra Kavala'ya girdim. Litvanya'nın Palanga kasabasından sonra bu sene çok beğendiğim ikinci sahil şehri. Önce 1950'den beri çalışan en meşhur pastanesinden kavala kurabiyesi aldım.

1950' den beri

Old town, kalesi ve su kemerlerini gezdim. Su kemerleri tıpkı İstanbul'dakilere benziyordu, nasıl benzemesin ki aynı dönemlerde aynı adamlar tarafından yapılmışlar.










Bu arada sahilde karşılaştığım bir Türk hanım bana siz hala burada mısınız dedi. Benden iki gün önce geçen arkadaşlarımla karıştırdığı biraz konuşunca ortaya çıktı. Sahibi olduğu cafeye davet etti ama çok zaman kaybettiğimi ve daha epeyce yolum olduğunu söyleyip müsaade istedim.







Sonra ana yolu değil sahil yolunu takip ederek Palio, Nea Iraklitsa, Nea Paremos'dan Asprovalta'ya geldim. Börekçi bayanın nefis ıspanaklı börekleri ile karnımı doyurup (çok beğendiğimi görünce memnun olup yarısına ve içtiğim çaya para almadı) sahilde bir restoran sahibinden izin alarak çadırımı tesisin önüne kurdum, böylece su ve wc sorununu da çözdüm. Gece geç saate kadar sahilde yürüyenler motora binenler vardı ama hiç kimse benimle ilgilenmedi.

15 Ekim Cumartesi:

Bugün Selanik'e kadar sadece 80 km yolum var rahatım yani. Yolda iki kere Türk tırlarının parkına girdim. Birinde yemek (menemen) diğerinde çaylarına ortak oldum. Haftasonu olduğu için pazartesiye kadar Selanik'e giremiyor burada bekliyorlardı. Bir tanesi ile 40 km geride karşılaşmış sohbet etmiştik zaten o beni buraya çağırmıştı. Saat 14.00 civarında Selanik'e girdim.


Doğruca canım Atatürk'ümün doğduğu eve gittim.


İçeri girince kendimi tutamayıp ağlamaya başladım etrafımdaki pek çok insan gibi.


Onun emanetine layıkıyla sahip çıkamamanın verdiği utanç ile.

Arkadaşlarımın kaldığı otele yerleştim. Duş alıp dışarı yemeğe çıktık. Sabah 09.00 da meydanda buluşmak üzere ayrıldık çünkü herkes aynı yerde kalmıyordu.











16 Ekim Pazar:

Otelin karşısındaki pastanede börek ve sallama çay ile kahvaltımızı yapıp meydana gittik.


Hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra 7 kişi olarak pedallara bastık. Atalay Yumul, Gültekin Becermiş, Birol Deral, Sıtkı Kırtıl, Oktay Kavlak ve Recep Dok. Diğer arkadaşlar çeşitli şekillerde Türkiye'ye döndü. 2 arkadaşımız Emin Oğuz Özkerman ve Sadettin Anlayışlı daha önceden Selanikten ayrılıp Atina üzerinden yurda döndüler. Bir ara yağmurdan kaçmak için yol kenarı tesisine sığındık akşam üstü Nea Agathoupoli'de 8 Euroya otele yerleştik.

17 Ekim Pazartesi:

Gümrük binasının duvarı
Bir gün önce pazar olduğu ve dükkanlar kapalı olduğu için erzaklar bitmişti. Önce market alışverişi yapıp Leptokarya kasabasında öğlen yemeği yerken sağanak yağmur başlayınca yakındaki restorana oturup bekledik ancak gece boyu yağacak gibi görününce hemen yandaki Summit Zero Hostel'e yerleştik. Ama burada bizi harika bir sürpriz bekliyordu.


Hostelin yanındaki bina gümrük binasıymış çünkü çok eskiden burada büyük bir liman varmış. Babası burada gümrük memuru olarak görev yaptığı için Atatürk de 5 yaşına kadar burada büyümüş. Ali Rıza Efendi o günkü adı Papazköprüsü (Çayağazı) olan ve İstanbul'a odun sevkiyatı yapılan bölgede önceleri gümrük memuru olarak çalışmış. Daha sonra görevinden ayrılıp aynı yerde odun ticareti yapmaya başlamış. İşte Mustafa Kemal'in çocukluğu 5 yaşına kadar bu bölgede geçmiş.


Onun koşup oynadığı bahçede oturmak tekrar tüylerimizi diken diken yaptı. İyi ki o şiddetli yağmur vardı.

18 Ekim Salı:

Otobana girmeyi denedik ama polis ilk kavşaktan bizi kibarca çıkarttı yoksa 35 km sonra Larissa'ya varacaktık şimdi yolumuz tam bir gün uzadı. Omolio, Stomis,Velika'nın bol rampalı ve tenha yollarından geçip Agio Kompos'a bitmiş vaziyette geldik. Uygun bir yer bulup çadırları kurup yemeğimizi yedik ve erkenden yattık.

19 Ekim Çarşamba:


Sabah güneş doğmadan kalkıp sahile gittim makinemi hazırlayıp güneşin doğuşunu çektim. Ne özelliği var diyeceksiniz. Bu güne kadar Ege'de hep güneşi batırmıştım şimdi aynı Ege'de güneşin doğuşunu izliyorum. Çünkü karşı sahile geçmiştim.

Yine gün sıkı bir rampa ile başladı. Agio, Larissa'dan geçip Volos'a geldik. Harika bir sahil şehri ve bayağı lüks dolayısıyla oteller de pahalı. Lotto'cunun da yardımı ile Hotel Roussa'da sıkı pazarlıkla 12 Euroya otel bulabildik.

20 Ekim Perşembe:

Nea Anchiaios, Almyros da Atalay ile Birol'un baskılarına dayanamayıp köyün girişinde yeni yapılmış ama kullanılmayan bir taş binada çadırlarımızı kurduk.


Köydeki kahvede geç saate kadar oturup uykuya çekildik.

21 Ekim Cuma:

Lamia, Molos, Kamena Vourla'da Hotel Persefoni'de 7 Euro'ya bir gece pazarlık edip yağmur yağınca 2 gün kaldık. Bu kararımızda Gültekin'in ısrarlarının da rolü vardı. Haklıydı da çünkü onlar Edirne'den çıkış yapıp günlerdir pedal basıyorlardı.


Otelin sahibi karı koca bizi memnun etmek için ellerinden gelen herşeyi yaptılar.

23 Ekim Pazar:

Bugün arkadaşlarla ilk defa 110 km pedal bastık. Ben tek başıma İpsala'dan Selanik'e gelirken 120-140 km yapmıştım ama arkadaşlarım ilk defa uzun tura çıkıyorlardı. Ayrıca çok hafif ama sürekli rampa olması da bizi bıktırmıştı. Thiva kasabasında trene binmeyi planlıyorduk ama 7 bisikleti trene almadılar. Merkezdeki parka çadır kurduk.

24 Ekim Pazartesi:

Sabah trende şansımızı bir daha denedik ama yine olmadı. Otobanın hemen yanından giden normal yolu takip ederek akşamüstü Atina'ya geldik.





























İlk önce Booking.com'dan  hostel ayarladık. Sonra hava kararmadan Parlemento binasının önünde askerlerin nöbet değişimini izledik, anı fotoğrafı çektik.






Tarihi Caminin olduğu meydandaki Türk lokantasında pide dürümlü döner yedik, harikaydı. Kalacak yerimiz hazır olduğu için Atina'nın gecesinde biraz daha gezdik.


15 Ekim Salı:

Gün boyunca Atina'yı gezip akşam 21.30 da Pire limanından Blue Line feribotu Sakız adasına hareket ettik.


Biletleri önceden internetten 45 Euroya almıştık.

16 Ekim Çarşamba:

Feribot çok rahattı. Denizde bayağı dalga olmasına rağmen hiç etkilenmedi ve sabah 05.00 de Sakız adasına vardı.


Akşama kadar adayı gezip sakız reçeli ve muhallebi için sakız alıp 17.00 de Ertürk gemisi ile 1 saatte Çeşme'ye geldik.


Akşam 21.00 de Kamil Koç ile Ankara'ya döndüm.

- Bu turumun hazırlık aşamasında rota ve bir sürü yol bilgisi veren Alex ve Seçil'e (Bisiklet Gezgini)
- Selanik'ten sonra önümüzden giderek bize sürekli yol ve otel bilgisi veren Emin Oğuz Özkerman'a
- Turun çok keyifli geçmesinde büyük katkıları olan arkadaşlarım;
- Büyük Kaptan Atalay Yumul
- Diva Duayen Gültekin Becermiş
- Selfi Sıtkı Kırtıl
- Markoni Oktay Kavlak
- Wifi Recep Dok
- Halkla ilişkiler müdürü Birol Deral'a
- Turlarımın arızasız ve sorunsuz geçmesinde her zaman katkısı olan Güngörler Bisiklet'e (Vahit&Burak Güngör) çok teşekkür ediyorum.

Arkadaşlarımın yaptığı araştırmaya göre Türkiye'den Atina'ya pedallayan en kalabalık grup bizmişiz. Her biri ayrı ayrı harika yol arkadaşı oldu. Tüm kararlar ortak olarak alındı. Herkes birbirine karşı hep saygılı ve kibar idi. Gerçekten muhteşem bir tur oldu. Hepsine çok teşekkür ediyorum.



Yorumlar

  1. Sevgili Kaya Abim, Harika bir turu harika anlatımınla birlikte imiscesine yaşadım. Ayrıca Istanbul Seyhat in davranışı takdire şayan. Bisiklet dostu bir firma olduğunu öğrendik.

    YanıtlaSil
  2. Kaya bey harikasınız sadece kafama takılan bir soru var , atamizin evini gezerken bisiklet ve eşyaların güvenliğini nasıl aldınız

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evin girişindeki bahçe kapısı sadece içerideki görevli (Türkiye'den gitmiş sivil giyimli ama ya asker ya polis olduğunu tahmin ediyorum ) tarafından açılıyor.Bu kapıdan girince üzerindeki tüm metal eşyaları çıkartıp elektronik kapıdan bahçe bölümüne geçiyorsun.Ben görevliye rica ettim bisikletimde tüm çantalarım olduğu için dedektörle kontrol edip bahçeye aldı ve kendisinin görebileceği bir yere koydurdu.Böylece gönül rahatlığı ile bir saatten fazla evin havasını teneffüs ettim sonra da biraz bahçede oturdum.Evden çıktıktan sonrada oradan bir süre ayrılamadım karşıdaki cafede oturup evi seyrettim tabiki gözlerim yaşlı tıpkı şu an bu satırları yazarken olduğu gibi.

      Sil
    2. Bununla ilgili fotoğrafı hemen üstte yayınladım.

      Sil
  3. Kilitleyip birakabiyormusunuz

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Kaya Palancılar sizi zaten hep eşim ve ben zevkle takip ederiz ama bu turunuz bana ayrı bir ilham verdi ve kadınlar turu olarak bunu yapmak istiyorum. Mutlaka tecrübenden ve deneyimlerinden yardım edeceğini düşünerek tekrar seni tekrar kutlarız kolay gelsin :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Güzin hanım.Turlarımı,bunlardan öğrendiklerimi ve gördüğüm yerleri, edindiğim tecrübeleri ne zaman isterseniz sizlerle paylaşmaya hazırım.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BURDUR-GÖLHİSAR TURU :

ROMANYA-2019 ( TRANSFAGARAŞAN YOLU )